EN BÜYÜK BAŞARISIZLIĞIMIZ

Her 20 saatte bir. Bir an için, beyninizin bunu sindirmesine izin verin. Her 20 saatte bir, Kıbrıs’ta bir çocuk cinsel istismara maruz kalıyor. Rakamlar yürek burkan cinsten. Yalnızca 2024 yılında 438 çocuk istismarı vakası kaydedildi; 2017’den bu yana ise 2.217 vaka. Ve bunlar sadece bildirilenler. Kurbanların utanç, suçluluk duygusu, ve konuşmanın durumu daha da kötüleştireceği korkusunun berisinde gizli kalmış vakaların sayısını bir düşünün.
Peki biz bu konuda ne yapıyoruz? Basın bültenleri, basmakalıp sözler, el ovuşturmalar, alarm zilleri, korkunç istatistikler ve Avrupa Çocukları Cinsel Sömürü ve İstismardan Koruma Günü’nde (geçen Salı) Çocuk Hakları Komiseri’nin sosyal medya paylaşımları ve hashtag’lerle tamamlanan farkındalık kampanyası! Yanlış anlamayın, Komiser’in farkındalık yaratma konusundaki niyeti iyi ve samimi (elindeki yetersiz kaynaklar ve esasen dekoratif rolüyle başka ne yapabilir ki?) ama sorun tam da farkındalık yaratmaya hala ihtiyaç duymamızda yatıyor! 2025 yılında, her 20 saatte bir çocuk istismara uğruyor ve bizden çocukları cinsel istismardan korumak için beş temel talepte bulunmamız (!) isteniyor. Bunlar:
● Herhangi bir tür cinsel istismara maruz kalmış çocuklara, uzman psikolojik ve sosyal yardımla gerçek ve etkili destek sağlanması. Yasal çerçevenin, mağdur çocukların ebeveynlerinin izni olmadan—özellikle de ebeveynlerin istismarcı olduğu durumlarda—ruh sağlığı hizmetlerine erişebilmeleri için değiştirilmesi.
● Çocukların, hem fiziksel hem de dijital ortamlarda tehlikeleri fark edebilmeleri ve kendilerini koruyabilmeleri için Yaşam Becerileri dersleri ve bunun ötesinde eğitimlerinin güçlendirilmesi.
● Çocuklara istikrarlı destek sağlamak ve riskleri erken tespit etmek için her okula bir psikolog yerleştirilmesi (şu anda, 1.000-1.200 öğrenciye bir psikolog düşüyor ve bu psikolog sadece okulları ziyaret edebiliyor).
● Okullar ve toplumsal hizmetlerde kapsamlı önleme ve koruma politikaları yoluyla, çocuklara yönelik uygunsuz cinsel davranışların yanı sıra her türlü sözlü veya duygusal ihlalin erken tespiti ve yönetimi.
● Çocuk istismarı ile ilgili tüm materyalleri tespit etmek ve internetten derhal kaldırmak için daha etkili mekanizmaların benimsenmesi, ve polis, dijital platformlar ve ilgili çocuk koruma hizmetleri arasında sistematik ve yakın işbirliğinin sağlanması.
Yani bizden bariz olanı talep etmemiz isteniyor. Mağdurlara uzman psikolojik destek sağlanması için baskı yapmamız isteniyor. Kendi ebeveynleri tarafından istismara uğrayan bir çocuğun, istismarcılarının rızası olmadan yardım alabilmesi için baskı yapmamız isteniyor. Her okulda bir psikolog bulunması için baskı yapmamız isteniyor. Çocukların tehlikeyi fark edebilmelerine yönelik eğitim verilmesi için baskı yapmamız isteniyor. Çocuğa tecavüzü tasvir eden materyallerin (sanki bir film türüymüş gibi “çocuk pornografisi” değil) internetten derhal kaldırılması için baskı yapmamız isteniyor. Bunları sanki devrim niteliğinde, çığır açan fikirlermiş gibi talep etmemiz gerçekten mümkün mü? Bu sorunların on yıllar önce çözülmüş olması gerekmez miydi?
Ama çocuklara yönelik cinsel istismarın tabu olduğu bir toplumdan ne bekleyebilirsiniz ki? İnsanların ne diyeceği korkusu veya utancından birçok vakanın bildirilmediği bir toplumdan? Mağdurları damgalamamak için halının altına süpüren, bu arada faillerin serbestçe dolaşması ve istismara uğrayan çocukların sayısının artmasına izin veren bir toplumdan? Bütün köyün bildiği ama sessiz kaldığı, bazıları sesini çıkardığında ise bayrağın acımasızlığıyla ünlü Sosyal Hizmetler’e devredildiği bir toplumdan?
Ve yine de yalvarıyoruz. Toplum olarak bu kadar düştük. Cinsellik eğitimi, güya okulda Yaşam Becerileri dersi kapsamında veriliyordu. Güya. Çünkü pratikte zorunlu değil, standartlaştırılmamış ve denetlenmiyor. Herkes kendi inançlarına göre, isterse, dilediğini öğretiyor. Ve bununla birlikte, aşina olduğumuz aşırı sağcı pislikler ve komplo teorisyenleri, bunların “çocukların cinsel yozlaşmasına” sebep olduğunu, “küçükleri eşcinsel olmaya teşvik ettiklerini” ve benzeri saçmalıkları haykırıyorlar. Ve ne yazık ki, birçok ebeveyn onlara inanıyor. Sonuç? Çocuklar korumasız kalıyor, ‘iyi dokunma’ ile ‘kötü dokunma’nın ayrımını bilmiyor, istismarcı amca, baba, öğretmen veya antrenör olsa bile hayır deme hakları olduğundan habersizler.
Ve toplumumuz kafasını kuma gömmeye devam ederken bazı milletvekilleri, suçunu tekrar eden tecavüzcüler için kimyasal hadım etme (etkinliği kanıtlanmamış) ve ömür boyu hapis cezası öneriyorlar. Cezalarla bir sorunum yok fakat istismarcıların %90’ı aile veya arkadaş çevresinden çıkarken, çoğu kurban hiç sesini yükseltmezken, ömür boyu hapis cezalarıyla tam olarak neyi başaracağız? Bir şeyler yaptığımız illüzyonunu mu? Çünkü önleme, eğitim, psikolojik destek ve erken müdahale para, siyasi sermaye ve her şeyden önce toplumumuzun hasta olduğunu acı bir şekilde kabul etmeyi gerektirir.
Çocukların kimsenin malı olmadığını haykırmak için kampanyalara (!) ihtiyaç duymamız utanç verici ve acınası bir durum. Onları korumak için onlarca yıl önce bir duvar örmek yerine, hala vatandaşlardan… baskı yapmalarını istiyoruz.
Bu, devlet ve toplumun başarısızlığı değilse nedir?
Bu köşe yazısı ilk defa 21.11.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: EN BÜYÜK BAŞARISIZLIĞIMIZ