ERHÜRMAN’DAN KÜÇÜK ADIMLAR BEKLİYORUM… BÜYÜKLER SONRADAN GELSİN…

Kıbrıs’ın kuzeyinde son beş yılda ciddi anlamda bir “iç meşruiyet” krizi vardı…
“Cumhurbaşkanlığı”na, dıştan müdahale ile o koltuğu “hak etmemiş” biri oturtulmuştu.
Tufan Erhürman’ın, “asimetrik” bir yarıştan, “kirletilmiş” bir seçimden büyük bir başarı ile çıkması, o makamın “iç meşruiyet”ini yeniden kazanmasını sağladı.
Sayın Erhürman’dan özellikle “Kıbrıs sorunu” bağlamında “beklentiler” hayli yüksektir.
Ancak; açıklamalarının Rum tarafındaki “yansımaları”na bakarsak, çok fazla “iyimserlik” taşımamız mümkün değildir.
Özellikle masaya oturmak için “ön şart” olarak nitelenebilecek talepleri vardır Sayın Erhürman’ın…
Masadan kalkıldığında ise başka “şartları” söz konusudur.
Ankara’da Sayın Erdoğan ile görüşmesi de giderek uzuyor ve toplum bu görüşmenin ardından neler söyleyebileceğine odaklanmış bulunuyor.
Bütün bunlardan daha da önemlisi “Kıbrıs Cumhuriyeti” Cumhurbaşkanı Hristodulidis’in bilinen “şahin” görüşleridir.
Hristodulidis; Crans Montana başarısızlığının mimarlarından biridir.
Elbette; Tufan Erhürman ile son beş yıldan çok farklı, çok üretken bir “diyalog” kurmalarını bekliyorum.
Ancak “Kıbrıs sorunu”nun Crans Montana ya da daha doğrusu Berlin Mutabakatı’nda kalındığı yerden görüşülmeye başlanması için büyük bir “umut” taşımıyorum.
Elbette; çok pratik, teknik, günlük yaşamı kolaylaştırıcı işbirliklerinde yol alacaklardır. Her iki tarafın da buna ihtiyacı vardır.
“Kıbrıs sorunu”nun esasına girmeksizin atacakları basit adımlara bile hasret kaldık.
Bu yüzden “görüşme masası”ndan çok büyük bir beklentim yok.
Gelelim, içeride “Cumhurbaşkanı” olarak Tufan Erhürman’ın neler yapabileceğine…
Erhürman, son beş yılda “harabeye” dönüşen sistemi tamir etmekle işe başlayacaktır.
Aslında bu; “KKTC sonsuza kadar yaşamalıdır” diyenlerin de mutlu olmasını gerektiren bir “operasyon” olacaktır.
Çünkü; rayından çıkarılan aslında “devlet”in ta kendisidir.
Bu yüzden önce, hiç kimsenin tanımadığı “devletçiği” rayına oturtmak gerekecektir.
“Ayrılıkçı” olmayan dokunuşlarla sistemin çalışır hale getirilmesi, Tufan Erhürman’ın “birincil” görevi olacaktır.
Unutmayalım; Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan tüm insanların “tarafsız” ve herkesi kucaklayan bir Cumhurbaşkanı’na sahip olmaya, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim altında yaşamaya hakkı vardır.
Bu “nitelikler” son beş yılda sistemin çok dışına itilmişti.
Tufan Erhürman’ın Bay Tatar’dan çok daha fazla “anayasal” bir Cumhurbaşkanı olacağını seçim sürecinde birkaç kez yazmıştım.
Hukukçu kimliğinin de verdiği enerjiyle, bu “rayından çıkan” devletçiğin restorasyonunda daha da önemli bir başka görevi vardır Sayın Erhürman’ın…
Son beş yılda, Ankara’nın ve Erdoğan’ın da “katkılarıyla” bu devletçiğin “Başkanlık sistemi”yle yönetildiği görüntüsünü silmek…
Ne Anayasa, ne de yasalar buna cevaz vermediği halde ne yazıktır ki “de facto” bir “başkanlık” denemesi yapılıyordu.
Bay Tatar’ın Ankara’nın “doğrudan” taşeronu olması, gücünü Erdoğan’dan alması; üçlü koalisyon üzerinde bir “alt vesayet” kurabilmesine olanak yaratmıştı.
Hükümettekiler, “Al gülüm ver gülüm” bonkörlüğüyle aralarındaki tüm sorunları “üleşme” üzerinden çözümlüyorlardı.
“Külliye”nin devletin egemenliğinin sembolü olduğu söyleniyordu ama, gönüllerdeki “başkanlık sistemi”nin sembolüydü aslında…
Oraya doğru bir gidişin, bir niyetin göstergesiydi.
Şehir içinde bir başka şehir inşa ederek adına da “Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi” denmesi bu yüzdendi.
Aynı alandaki Meclis ile Yüksek Mahkeme binaları ise bu “yerleşke”nin küçücük birer ünitesi izlenimini veriyordu.
Devletin ve Anayasanın “kuvvetler ayrılığı” ilkesini ezip geçen bu “görüntü”den asıl rahatsız olması gereken Meclis ise buna hiç ses çıkarmadı.
Şimdi; Tufan Erhürman, külliyeye ilişkin olarak “hukuğun üstünlüğü”ne ve “kuvvetler ayrılığı”na vurgu yapacak bir başka “planlama” tasarlamak zorunda kalacaktır.
Bu binaların “iç içe”liğini sahada bozmakla işe başlayabilir.
Farklı üç ayrı “kuvvetin” üç ayrı mekân olarak düzenlenmesini sağlayabilir.
Gelelim, atılabilecek başka idari ya da “sembolik” adımlara…
Ne yapmıştı Bay Tatar?
Göreve gelir gelmez ilk işi “Kayıplar Komitesi”ndeki “Türk üye”yi değiştirmek olmuştu.
O zaman da yazmıştım…
Aktif, iş üreten ve dünyaya ses veren “Kayıplar Komitesi” tam 5 yıl havanda su dövdü…
Bu konuda Mehmet Ali Talat’ın kurduğu, Derviş Eroğlu ile Mustafa Akıncı’nın sürdürdüğü “sistem”i bozdu, kadroyu dağıttı.
Talat öncesi yıllarca sürdürülen “Bizde kayıp mayıp yoktur” anlayışını geri getirdi.
Sayın Erhürman, kaybedilen zamanı telafi edecek hızlı çalışmalar için, bu komiteye alan açılmasına yardımcı olmalıdır.
Tecrübeli eski kadroları işbaşına getirmelidir.
Bay Tatar’ın “öldürdüğü” diğer bir Komisyon ise “Taşınmaz Mal Komisyonu”dur.
Bu komisyonun “atalet”ten kurtarılması ve canlandırılması da ivedilik arzediyor.
Erhürman’ın oraya derhal yeni bir kadro için adım atması, kaynaklarını güvence altına alması, bize dünyada çok şey kazandıracaktır.
Elbette, Erhürman YÖDAK ve Amme Hizmeti Komisyonu gibi kurumları da mercek altına almalıdır.
Amme Hizmeti Komisyonu’nun özellikle “seçim rüşvetleri” konularında adı çok geçmiş, Başbakan’ın ağzında sakız olmuştu.
İnanın; Hristodulidis ile pratik adımlar atarak ilerlese, içeride de bu dört kurumu reformize edecek adımlar atsa, müthiş bir “fark” yaratır ve toplum yapılanları unutmaz.
Bu köşe yazısı ilk defa 04.11.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: ERHÜRMAN’DAN KÜÇÜK ADIMLAR BEKLİYORUM… BÜYÜKLER SONRADAN GELSİN…