KIBRIS SORUNU, AB BAŞKANLIĞI VE BİR FİKİR

AB başkanlığı nasıl bir eylemsizlik mazereti haline gelebilir?

Hristodulidis ve Erhürman arasında önümüzdeki Perşembe günü yapılacak ilk toplantı kesinleşirken, Kıbrıs sorununda yeni bir sayfa açıyoruz. Haberler doğruysa—yani Kıbrıs Türk lider, müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması halinde bugünkü statükonun devam etmemesi şartıyla müzakerelere girme konusunda Erdoğan’ın desteğini almışsa—Erhürman’ın müzakereleri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ilerletmek isteyeceği aşikar.

Ancak burada Nikos Hristodulidis’in önüne büyük bir sorun çıkıyor. Kıbrıs meselesiyle gerçekten uğraşmak için büyük projesini, yani Kıbrıs’ın AB başkanlığını rafa kaldıracak mı? Benim görüşüm? Kesinlikle hayır. Başkanın Avrupa’nın ‘lider rolünü’ zaferle üstlenmesine sadece iki ay kaldı ve hiçbir koşulda önceliklerini karmaşıklaştırmayacağına eminim. Bu bana biraz Tassos Papadopoulos’un 2004’teki tutumunu hatırlatıyor. Annan Planı’na karşı birçok itirazının yanı sıra, “Birkaç gün sonra AB’ye katılıyoruz, her şey değişecek; neden acele edelim?” argümanını öne sürmüştü. Hristodulidis’in de aynı şekilde düşündüğünü sanıyorum: “Birkaç gün içinde AB başkanlığını devralacağız, jeopolitik manzarayı yeniden şekillendireceğiz; neden acele edelim?”

Uluslararası aktörler (BM, ABD, AB) ona bu iyiliği yaparsa, Kıbrıs sorunu altı ay boyunca ertelenir. Erhürman’ın Crans-Montana’da kaldığımız yerden devam etme konusunda beyan ettiği istekliliği (ki bunun doğal olarak teyit edilmesi gerekir), mevcut momentum ne olursa olsun yok olacak. Ve AB başkanlığı sırasında Kıbrıs başka bir yöne hareket ettiğini gösterirse, bu momentum tam anlamıyla yok olacak. Peki ya başkanlık, eylemsizliğin mazereti olmak yerine Kıbrıs’ta dramatik gelişmelerin katalizörü haline gelirse? Cumhurbaşkanı Hristodulidis, Tayyip Erdoğan’ı Lefkoşa’daki AB zirvesine davet etme niyetini açıkladı. Mevcut koşullar altında, bu davet kesinlikle hiçbir yanıt almayacaktır. Peki, Hristodulidis sadece Erdoğan değil, Kıbrıslı Türk lideri de Avrupalılarla yüz yüze görüşmeye davet etseydi ne olurdu? AB’nin tutarlı ve kararlı bir şekilde şunları açıkça ortaya koyabileceği bir ortam:

● Kıbrıs’ta iki devletin tanınması mümkün değildir

● Kıbrıs Cumhuriyeti tek bir devlet olarak AB üyesi kalmaya devam edecektir

● Kıbrıs, AB üyesi olarak yabancı garantiler ve askerlere ihtiyaç duymamaktadır

● AB, iki tarafın da ulaşabileceği her türlü çözümü destekleyici araç ve mekanizmalara sahiptir.

● Kıbrıs sorunu ortadan kaldırılırsa, Türkiye, AB ile ilişkilerinden çokça kazanım elde edecektir.

Biliyorum, bazıları şimdiden endişelenmeye başladı. “Erhürman’ı davet edersek, sözde devleti tanıyacağız” demeye başlayacaklar. Tıpkı Kıbrıslı Rumların pasaportlarıyla işgal altındaki bölgelere geçmesi durumunda onu tanıyacağımız gibi. Hatırladınız mı?

AB başkanlığı, eylemsizliğin mazereti haline gelebilir. Ancak tarihi gelişmelerin katalizörü haline de dönüşebilir. Her şey, her bir kişinin önceliklerinin gerçekte ne olduğuna bağlıdır.

Bu köşe yazısı ilk defa 17.11.2025 tarihinde yayımlanmıştır.

Kaynak: KIBRIS SORUNU, AB BAŞKANLIĞI VE BİR FİKİR