SEVGİLİ TUFAN, ÜZERİNE DÜŞENİ YAP!

Sevgili Tufan,

1988 yılından beri bu adada gazeteci olarak çalışıyorum. Kıbrıs sorunu hakkında, özellikle de kayıp kişilerle ilgili insani meselelere odaklanan binlerce haber yazdım. 11 Aralık 2025 Perşembe günü Lefkoşa’nın eski havaalanında Nikos Hristodulidis ile yaptığınız ve BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Angela Holguin Cuellar’ın BM İyi Niyet Misyonu’nda ev sahipliği yaptığı toplantının ardından yapılan BM açıklamasında, diğer hususların yanı sıra şunlar belirtilmiştir: “Toplantı öncesinde liderler, Kıbrıs’taki Kayıp Şahıslar Komitesi’nin (KŞK) antropoloji laboratuvarını ziyaret ettiler. KŞK üyeleri, antropoloji laboratuvarı kadrosu, tüm ilgili personel ve bağışçılar da dahil olmak üzere KŞK’nin yürüttüğü etkili insani yardım çalışmalarına büyük takdirlerini ifade ettiler. Hristodulidis ve Erhürman, KŞK’nin çalışmalarının siyasi müdahalelerden uzak tutulmasının hayati önemini vurgulayarak, herkesi bu insani yardım sürecini siyasileştirmekten kaçınmaya çağırdı. Ayrıca, olası gömü yerleri hakkında bilgisi olan herkesi bu bilgileri KŞK ile paylaşmaya çağırdılar ve gizlilik ilkesinin sıkı bir şekilde korunacağına dair güvence verdiler.” Bu, antropoloji laboratuvarı Lefkoşa havaalanında kurulduğundan bu yana birbiri ardına gelen liderler tarafından izlenen bir uygulamadır—Mehmet Ali Talat ile birlikte çalıştığınız dönemden çok iyi bildiğiniz gibi. Dün, siz ve Hristodulidis, “KŞK’nin çalışmalarının siyasi müdahalelerden uzak tutulmasının hayati önemini vurgulayarak, herkesi bu insani süreci siyasileştirmekten kaçınmaya” çağırdınız. Kıbrıs meselesiyle uzun süredir ilgilendiğiniz için, “KŞK’nin çalışmalarının siyasi müdahalelerden uzak tutulması” ve “bu insani sürecin siyasileştirilmesinden kaçınılması” konusundaki tüm bu konuşmaların son derece önemli olduğunu biliyorsunuz, ancak sonuçlar tamamen farklı bir hikaye anlatıyor. Kanıtı mı? 62 yıl sonra, resmi kayıp şahıslar listesindeki 1.510 Kıbrıslı Rumdan 748’inin ve 492 Kıbrıslı Türk’ten 196’sının akıbetini hâlâ belirlemeye çalışıyoruz.

İşte bu nedenle, ‘savaş sonrası’ liderleri olarak, “Kıbrıs’ta, Kıbrıslı Rum ve Türklerin yararına somut sonuçlar elde etmek ve daha geniş bir bağlamda bir sonraki gayri resmi toplantının başarısını sağlamak” için çalışmaya devam edeceğinizi beyan eden siz ikiniz, hala kimliği tespit edilemeyen 944 kayıp şahsın ailelerinin nabzını tutarak onları anlamalısınız. Çünkü sevdiklerinin (en azından hayatta olanların) yaşadığı korku, “yeni geçiş noktaları oluşturma, hellim/halloumi ve Mia Milia arıtma tesisinden boru hattı çekilmesi”nden kaynaklı sorunların çok ötesindedir; hatta Kıbrıs sorununun çözülmesinden bile daha büyüktür. Burada hafıza canlıdır ve şairin dediği gibi, “dokunduğun her yer acıyor”. Hafızanın acısı, herhangi bir açık yaradan daha derindir. İspat için, babası 1974 yılında Larnaka Amerikan Akademisi’nde sınıf arkadaşım olan yakın meslektaşınız Mustafa’ya sorabilirsiniz. 20 Temmuz ertesinde, Larnaka’daki iki mahalle işgal edildikten sonra, Kıbrıslı Türk tutuklular, o zamanlar Kıbrıslı Türk spor salonu olan (bugünkü Drosia Spor Salonu) alana, sadece iç çamaşırlarıyla ve yürüyerek, aşağılayıcı bir şekilde götürüldüler. Sınıf arkadaşlarım, 1963-67 yıllarında yaklaşık 300 Kıbrıslı Türk’ün kaybolduğu olayların travmatik anılarını taşıyan 14-16 yaşlarındaki erkek çocuklardı. Orada, o Türk spor salonunda, o Temmuz gecelerinde, EOKA B’ çetecileri tarafından ‘sahte infazlara’ maruz bırakıldılar. Ahmet’ten bunu anlatmasını isteyin. 2003 yılında, geçiş noktaları açılmadan hemen önce, daha sonra Akademi’de profesör olacak sınıf arkadaşımız Nikos Anastasiu’nun Pile’de düzenlediği bir toplantıda bize anlatmıştı. Orada, okulun öğrencileriyle birlikte, Kıbrıslı Türk sınıf arkadaşlarımızın 1974’ten itibaren yaşadıklarını dinledik. Bu, özellikle darbenin faşizmini Larnaka’da yaşanan kayıplarla deneyimlemiş olanlarımız için sarsıcı bir deneyimdi. Aygen, en yakın Kıbrıslı Rum arkadaşını kaybettiğini anlatıyordu, fakat Yiorgos Charalambus’un o lanetli Pazartesi günü Akropoli’de benim kollarımda öldüğünü, bugüne kadar cezasız kalan katiller tarafından öldürüldüğünü bilmiyordu.

11 Kıbrıslı Türk sınıf arkadaşımızın, Aşşa’dan 80, Dohni’den 70 ve Maratha, Aloa ve Santalaris’ten 126 kişi gibi toplu infaza kurban gitmemiş olmasının nedeni, bence, Temmuz ayında tutuklanıp Kıbrıs Türk esirlerin çoğunun tutulduğu Limasol’daki GSO Stadyumu’na götürülmüş olmalarıydı. Sonunda idam edilen Kıbrıslı Rum tutukluların çektikleri acıları anlatan düzinelerce hikaye anlatabilirim ama şu anda önemli güncel meseleler hakkında konuşmamız gerekiyor.

KŞK’ye desteğinizi düzenli olarak ifade etmek önemlidir, çünkü bu, bilgi sahibi olup da bunu paylaşmamış olanların, liderlerin delil çağrısı yaptığını duyduklarında nihayet bunları açıklamalarına yardımcı olur. Ancak daha somut bir şey var: Ölüleri toplayıp gömen Sağlık ve Mühendislik birimlerine, mezar yerlerinin bulunabilmesi için arşiv bilgilerini teslim etme talimatını verin. Peki ya Dikomo’da güzelleştirilen çöp döküm sahası? Geç gelen altı tanıklığa göre, öldürülen Aşşa tutuklularının kemikleri buraya gömülmüş. Soruşturma yapma zamanı gelmedi mi?

Bir de Baf’ın Mandirga bölgesinde, Kıbrıslı Rum paramiliterler tarafından öldürülen ve oraya gömülen 22 Kıbrıslı Türk var. Aileleri bugün hala kazıların yapılmasını talep ediyor. Buna ‘evet’ deme zamanı gelmedi mi? Sizin öncülleriniz, Sayın Erhürman, Kıbrıslı Türk kayıpların listesinin uzamasından korktuklarını ve bunu istemediklerini söylerlerdi. Ama aileler için bu bahaneler günah niteliğinde. Kıbrıslı bir atasözü şöyle der: “Değirmene gitmek istemeyen, beş yıl un eler”.

Sevgili Tufan,

Kayıplar, yirminci yüzyılın ikinci yarısında Kıbrıs’ta yaşanan askeri çatışmalar ve nefret suçlarının trajedisi içinde bir başka trajedidir. Trajedi, 1963-67 ve 1974 yıllarında yaşanan can kayıplarıdır; trajedi içindeki trajedi ise kayıplarını bekleyenlerin 62 yıldır yaşadığı öldürücü ıstıraptır. Bu konuda iki taraf vardır: failler ve kurbanlar. Failler bilinmektedir: Türkiye, Kıbrıs Türk paramiliterleri (TMT), darbeyi gerçekleştiren Yunan cuntası, Kıbrıs Rum paramiliterleri (EOKA B’). Ancak kurbanlar, 1.510 Kıbrıslı Rum ve 492 Kıbrıslı Türk kayıptan çok daha fazladır. Her kayıp şahsın ardında bir aile ve trajik bir hikaye vardır. Bu 2.002 kayıp kişinin – bir düşünün – ardında babalar, anneler, kardeşler, ama aynı zamanda eşler ve çocuklar kalmıştır. Onlar, kutsal kalıntılarının peşinde savaşların, suçların ve yetimliğin hikayelerini sürüklüyorlar. Fakat her şeyden önce çocuklarının, eşlerinin ve annelerinin sonsuza dek yara almış hayatlarını taşıyorlar. Bunu daha önce de yazmıştım: Bu 2.002 siyah-beyaz fotoğrafın ardında, aynı sayıda tedavisi mümkün olmayan hikaye yatıyor. Bizim tarafımızdan en düşünülemez ve utanç verici olan şey, kayıp şahıslar listesinin Aralık 2000 tarihine dek gizli tutulmasıydı. Kim resmi olarak kayıp kabul edildiğini bilmedikleri bir şahsın öldürülmesi ile ilgili bilgi verir ki? Bir de Türk ordusunun mezarları taşıması gibi suç niteliğinde devasa bir konu var. Biz bunu ortaya çıkardık, hakkında tekrar yazdık, BM Genel Sekreterine kadar başvuru yaptık. Yabanda yitip giden bir çığlık. Fakat biz, sonsuz romantik ve inatçı ruhlar, bu 2.002 tedavisi mümkün olmayan hikayenin ardındaki gerçekleri aramaya devam edeceğiz. Ölene kadar. Çünkü hepsi bu güzel, yaralı adanın çocukları. Sevgili Tufan, üzerine düşeni yap!

Bu köşe yazısı ilk defa 14.12.2025 tarihinde yayımlanmıştır.

Kaynak: SEVGİLİ TUFAN, ÜZERİNE DÜŞENİ YAP!