“TATAR MI ERHÜRMAN MI—FARK NE?” SÖZÜ YAKINDA ÇÖKECEK

Yeni Kıbrıslı Türk liderin seçildiği andan itibaren “Tatar mı Erhürman mı—fark ne?” sloganıyla oluşturulan yıkıcı ortama, geçen hafta Nikos Hristodulidis kendi katkısını ekledi. Tufan Erhürman ile iletişim kurmaya çalıştığını ancak bunun mümkün olmadığını belirterek, siyasi bir önemi olmayan bir konuyu önemli bir meseleye dönüştürmeye ve bunu bir suçlama oyununa dönüştürmeye çalıştı. Böylece Kıbrıs sorununa nasıl yaklaşmayı planladığını da gösterdi.

Geçtiğimiz dönemde, Kıbrıs Rum tarafı Ersin Tatar’ın Kıbrıs Türk toplumuna liderlik etmesinden memnun görünüyordu. Somut görüşmelerin yapılmadığı, Kıbrıs tartışmalarının birkaç kontrol noktasının açılmasıyla sınırlı kaldığı ve çözümün temelini sorgulayan, hatta konuşmaya bile engel olan bir adamla karşı karşıya kalan Nikos Hristodulidis, herhangi bir ikilem yaşamadan profilini ‘büyük zaferler’ elde ederek ve yeniden seçilebilmek için ittifaklar kurarak güçlendirebilirdi. Tek yapması gereken, görüşmeleri yeniden başlatma isteğini tekrar tekrar dile getirmekti. Niyetleri sınanmadı. Sınırları da.

Bütün bunlar Erhürman’ın seçilmesiyle değişiyor. Yeni Kıbrıslı Türk lider, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon temelinde görüşmelere hazır olduğunu halihazırda ifade etti ve Nikos Hristodulidis’i sınayacak konuları—örneğin siyasi eşitlik ve takvim gibi—görüşmelere dahil etme niyetini gösterdi. Öte yandan, uluslararası etkisi sürekli artan Türkiye, planlarına hizmet edecek yeni gerçeklikler yaratmaya çalışacaktır. Türkiye, Nikos Hristodulidis’in müzakere etmeye hazır olduğunu iddia ettiği Guterres Çerçevesi’nin yarısını bile kabul etmediğini biliyor. Hristodulidis’in sıkı bir takvim istemediğini ve siyasi eşitlik içeren iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümünü koalisyon ortakları ile destekçilerinin ezici çoğunluğunun iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon modelini reddetmesi, kendisinin de iktidarda kalabilmek için ELAM’a güvenmesi nedeniyle kabul etmede zorlanacağını biliyor. Türkiye’nin yapması gereken tek şey, gelişmeleri Kıbrıs Rum tarafını bir pozisyon almaya zorlayacak bir noktaya ittirmek, böylelikle zor kararları bizim tarafımıza kaydırmak ve bizi bir suçlama oyununa sürüklemeye çalışmaktır. Erhürman’ın varlığı—yeni bir politikacı ve iki bölgeli, iki toplumlu federasyon destekçisi olarak—bu amaca hizmet ediyor. Hal böyleyse, Nikos Hristodulidis’in önceki dönemde benimsediği retoriğin müzakere masasında test edileceği kesin. “Tatar mı Erhürman mı, ne fark eder?” sloganın dile dolanan bir tarafı var, ancak Cumhurbaşkanlığı Sarayı da bu görüşteyse, bu büyük bir tuzak olacaktır. Ne de olsa, herhangi bir gelişme olmayacağını varsayarak veya sadece halkla ilişkiler savaşını kazanmak amacıyla müzakerelere girdiğimiz her sefer zor ikilemlerle karşı karşıya kaldık ve köşeye sıkıştık. 2004 yılında Tassos Papadopulos, Denktaş’ın varlığının planın karşı tarafça reddedilmesini garanti altına aldığını düşünerek Annan Planı temelinde bir çözüm için bastırdı. Denktaş’ın görevinin sona ermesi, planın temelinde bir anlaşma yolunu açtı ve onu tamamen savunmasız bıraktı. Aynı şey 2017’de Nikos Anastasiades’e de oldu. Müzakereler anlaşmaya çok yakın bir noktaya gelene kadar müzakere etti ve sonra iki devletli çözümü gündeme getirdi. Son 21 yılda yaşanan olaylar, Kıbrıs Rum tarafının, özellikle Denktaş sayesinde sahip olduğu ahlaki üstünlüğü elinden almadı. Bu olaylar, Türkiye müzakerelere katılmaya istekli olduğunu gösterdiğinde, bunu bizim tarafımızı sınayan bir noktaya getirdiğini gösterdi.

Kıbrıs sorunu, özellikle 2004’ten sonra bir suçlama oyununa dönüştü. Nadir istisnalar dışında, birbirini izleyen liderler—baskı ve takvim kısıtlamaları bir yana—iç kamuoyuna hitap edip Kıbrıs meselesini halkla ilişkiler hileleriyle idare edebildiler. Ancak bir sonraki süreç, iç kamuoyunu hedef alan bir suçlama oyunu olarak çerçevelenemez. Çünkü söz konusu olan bir sonraki girişim değil, Kıbrıs sorununun kendisidir. Erhürman’ın söylediği şey—yani bu sefer de görüşmeler başarısız olursa ertesi günün aynı olamayacağı—şu anda uluslararası çevrelerde tartışılan konudur. Geminin yeniden enkaza dönüşmesi durumunda, Kıbrıs tartışmasının olduğu gibi devam edemeyeceği. Bir başka başarısızlık, çözüm için elimizden gelen her şeyi yaptığımızın net bir şekilde görülmemesi veya daha da kötüsü, suçun bizim tarafımıza atfedilmesi, Kıbrıs sorununu bilindik yöntemlerle çözme çabalarına kolayca son verebilir. Bunun sonuçları, bugün tahmin bile edemeyeceğimiz boyutlara ulaşabilir.

Bu nedenle Nikos Hristodulidis ciddi bir şekilde müzakeree etmeye hazır olmalı, ama her şeyden önce dürüst bir şekilde müzakere etmeye hazır olmalıdır. Kıbrıs Rum tarafı, bir başka gemi kazasına daha sürüklenmeyi kaldıramaz. Ama her şeyden önce, bunun için sonunda suçlanan taraf olmayı kaldıramaz. Kıbrıs sorunu, onun görev süresinin ilk üç yılındakine hiç benzemeyen yeni bir aşamaya giriyor. “Tatar mı Erhürman mı, ne fark eder?” söylemi yakında çökecek. Nikos Hristodulidis iç kamuoyuna veya bir sonraki seçimlere odaklanırsa, büyük olasılıkla trajik bir kahramana dönüşecektir. Çünkü bir kez daha kaçırılmış bir fırsatla karşı karşıya kalmayacaktır. Büyük olasılıkla, tüm sonuçlarıyla birlikte kalıcı bir bölünmeyle karşı karşıya kalacaktır.

Bu köşe yazısı ilk defa 02.11.2025 tarihinde yayımlanmıştır.

Kaynak: “TATAR MI ERHÜRMAN MI—FARK NE?” SÖZÜ YAKINDA ÇÖKECEK