“TÜRKİYE, KIBRISLI TÜRKLERİ NASIL İKNA EDECEK?”

Seçim ortamında bu soruyu sık sık işitiyorum. Bir nakarat gibi yineleniyor, bir talimat gibi dayatılıyor.

Önceki akşam özel yayında Tufan Hoca’ya yine sordular: “Türkiye’yi nasıl ikna edeceksiniz?

Bu soru aslında, toplumun kendi iradesine nasıl yabancılaştığını gösteriyor. Kendine güvensizlik, topluma adeta ezberletiliyor.

Peki niye hiç tersten sormuyoruz?
Türkiye, Kıbrıslı Türkleri nasıl ikna edecek?

Bu karşılıklı bir süreç değil mi?
Bir siyaset uygulanacaksa Kıbrıs’a dair; önce bu topraklarda yaşayanların kalbine, aklına ve iradesine değmelidir.

Çocuklarımızın geleceğini şekillendirecekse, bizim hayatımızın izlerini taşıyacaksa, bizi ikna etmeleri gerekiyor önce…

***

Düşünsenize… Bir seçim yapacağız, bir irade ortaya koyacağız, bir karar vereceğiz… Türkiye çıkıp “Beğenmedim, tanımıyorum” mu diyecek?

Bunu mu demek istiyorlar?

Her daim aynı söylem üzerinden siyaset yürüyenlere göre Türkiye, Kıbrıslı Türklerin ya da buradaki seçmenin düşüncesini umursamıyor.
Ne derse, o!

***

Öğrenilmiş korku” diye bir kavram vardır. İnsan korku ve kaygıyı çoğu kez doğrudan deneyimlerinden değil, çevresinden öğrenir. Yani duygular yalnızca biyolojik refleks değil; aynı zamanda sosyal aktarımın ürünüdür.

Korku ve kaygı koşullanmayla büyür.

Toplumlar sembollerle, imgelerle, söylemlerle korkuya alıştırılır.

Bu duygular bireysel olmaktan çıkar; toplumu hizaya sokmanın araçlarına dönüşür.

“Korkut, sindir, yönet” döngüsü, siyasetlerin en eski oyunudur.

Biz de yıllardır bu oyunun sahnesindeyiz: “Sizin düşünceniz önemli değil, siz vermiyorsunuz kararı, bir başkası ne buyurursa, o oluyor…

***

Elbette mesele Kıbrıs’sa, Türkiye’yle istişare yaşamsaldır.
Ama eğer tek gündem, “Türkiye’yi nasıl ikna edeceksiniz?” sorusuna sıkıştırılırsa…
Buradaki toplum yok sayılır.
Seçmenin iradesi aşağılanır.

Türkiye’nin de Kıbrıslı Türkleri ikna etmesi, buradaki iradeye kulak vermesi gerekir.

***

Asıl mesele bizim ne istediğimizdir.

Bir belirsizliğin içine hapsolduk.

Kendi evlatlarını bile tutuklamaya başlayan bir sistemin gölgesinde yaşıyoruz.

Dünyada “görünmez” bir toplum olarak “illegal” bir yapıya tutsak edilmiş durumdayız.

Her yanımızda keyfilik, denetimsizlik, rant, yolsuzluk, hile, vasatlık…

Dünya ile aramızdaki mesafe giderek açılıyor.

Hem daha güvensiz yaşıyoruz hem de bu düzen, güvenlik korkuları üzerinden sürdürülüyor.

Bize “Sizi yok edecekler” diye korku üretiyorlar. Ama aslında kimliğimizi, kültürümüzü, geleceğimizi ve en çok da umudumuzu yok ediyorlar.

Bir “rehine düzeni” içinde tutuluyoruz.

Bu düzeni değiştirmek istiyorsak, “böyle kalsın” diyenler ikna etmelidir hepimizi önce…

Unutmayalım…
Korkuya değil, özgüvene ve umuda yaslanan toplumlar daha özgürdür.

Bu köşe yazısı ilk defa 04.09.2025 tarihinde yayımlanmıştır.

Kaynak: “TÜRKİYE, KIBRISLI TÜRKLERİ NASIL İKNA EDECEK?”