ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kıbrıslı Türk çağdaş eğitimi, büyük bir gerici saldırı altındadır.
Çocuklarımızın evrensel haklarına tecavüz ediliyor…
Bugün, son yılların en anlamlı sokak eylemi başarıya ulaşamazsa, “siyasal İslam” bu ülkede yeni bir kaleye şeriatın bayrağını dikecektir.
Durum çok ciddidir.
İki öğretmen sendikası; 1968’den beridir sürdürdükleri mücadelede en “onurlu” kavgalardan birini vermektedir.
Sözkonusu olan; çocuklarımızdır, okullarımızdır, eğitim sistemidir, ülkenin geleceğidir…
Gelinen noktada; artık, “taşeron”larla uğraşmak yerine, doğrudan operasyon emrini verenlere karşı bir direniş sözkonusudur.
TC Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği kararı ile “laiklik karşıtı fiillerin odağı” olduğu tescillenen AKP’nin buradaki uzantıları; trolleri, yavşakları, dalkavukları, apaçık biçimde çağdaşlığa, laik eğitime, çocuk haklarına karşı gerici bir savaşı başlatmıştır.
Siyasal İslam’ın; İran’da, Malezya’da, Endonezya’da, bilindik taktikleriyle gıdım gıdım ilerleyen irticai kuşatması, ortaokul çağındaki çocuklarımızı sarmak üzeredir.
UBP bu iğrenç dayatmaya teslim olmuş görünüyor. Ünal Üstel; ilahiyatçı, Kıbrıslı düşmanı Erhan Arıklı’nın oyuncağı haline gelmiştir. Onun provokasyonları, ayrılıkçı hoyrat tehditleri altındadır. Sağlıklı düşünmesi mümkün değildir.
AKP’nin tam bir “aparat”ına dönüşmüş olan Nazım Çavuşoğlu ise, tüzüğü değiştirirken bile, “dini inanışı gereği” ifadesini kullanarak “Suni İslam” dayatmasına teslim olduğunu açık etmiştir.
Cahilce, ahmakça bir ifadedir bu…
Oysa AKP bile, kendi ülkesinde “Kıyafet Yönetmeliği”nde bu kadar “açık” vermemiştir.
TC’de halen uygulanmakta olan “Öğrencilerin Kıyafet Yönetmeliği”nde, ana ve ilkokul öğrencileri için “başı açık olacak” denilirken, orta ve lise öğrencileri için “yüzü açık olacak” denilmektedir.
Bizimki; dalkavukluğun, gericilere şirinlik göstermenin tüm sınırlarını zorlamıştır.
Bir “bakan” düşünün ki, “pedagoji” nedir bilmez…
Dini bir sembolü, 18 yaşından küçük bir çocuğun başına yerleştirmeyi, onu örtmeyi, salt siyasette var olabilmek için kabullenir…
Diğer UBP vekilleri de öyle… DP’liler de öyle…
UBP’de, bir tek kadın vekil çıktı, başörtüsü rezilliğini reddetme cesareti gösterdi…
İzlem Gürçağ’ın sonuna kadar direnmesini, eğilip bükülmemesini, pişman olmamasını dilerim.
Peki, AKP’nin “koltuğa” oturttuğu Saray’daki Bay Tatar ne dedi bu süreçte?
“Başörtüsü kişinin kendi tercihidir” buyurdu zat-ı muhterem…
Çok da doğru söyledi kuşkusuz…
Başörtüsü; elbette kişisel bir tercihtir…
İster eşarp takarsın… İster tülbentle sararsın başını…
İster yazma bağlarsın, ister çarşafa bürünürsün…
İster türban giyersin, ister burka, istersen başörtüsü…
Kimse, sana “bunu niye giydin?” diye soramaz…
Bu ülkede de, Kıbrıslı Türkler; çarşafı da giydi, başörtüsünü de…
Ama yerinde ve zamanında…
Örneğin Mevlit okunurken, hiçbir kadının başını açık göremezsiniz…
1974 sonrasında bu ülkenin “nüfus” anatomisinde ciddi değişimler oldu…
2003’ten sonra ise; siyasal İslam’ın nefesini ensemizde hissetmeye başladık…
Siyasal İslam bu ülkede sürekli “zemin” kazandı, gücünü ve görünürlüğünü artırdı…
Kıbrıslı Türkler’in çağdaş, modern bir toplum görünümü her geçen gün yara aldı.
Günümüzde artık Lefkoşa sokaklarında en lüks arabaları sürenler, başörtülü kadınlardır…
Kıbrıslı, dokumuza işlemeye başlayan bu “işgal”i içine sindiremese de kimseyi ötekileştirmedi…
Siyasal İslam çeşitli taktiklerle bu topraklarda mevziler kazandı…
Kuran Kursları bunun en çarpıcı örneğidir…
Önce imamlar polislik oldu, soruşturmalar açıldı, yasaklamalar, hatta tutuklamalar geldi arkasından…
Siyasal İslam, birazcık geri adım atar gibi yaptı ama zaman içinde örgütlendi, yerli işbirlikçi siyaset erbabını teslim aldı ve Kuran Kursları’na meşruiyet kazandırıldı…
Evkaf’ın paralarıyla iki rekât namaz kılan çocuğa bisiklet hediye edilen kampanyalar düzenlendi.
Camiler, minareler, mescitler, şehidalar çoğaldı…
Ülkenin hiçbir ihtiyacı olmaksızın, Arapça eğitim de veren İlahiyat Okulu’nda 1400 öğrenci var bugün…
Okullarımız TC’den gelen, sosyal medyada Kıbrıslı’yı linç etmekten çekinmeyen din hocaları ile dolduruldu.
Şu anda aktif olarak “trollerde” kalem oynatan onlarca geri kafalı öğretmeni sindirdi bu sistem…
Elektronik ezan seslerinin “volum”u sonuna kadar açıldı…
Üniversitelerimizde hiçbir “başörtüsü” kavgası yaşanmadı…
Yani; bu ülkenin siyasetçisi, sağcısı da solcusu da “Siyasal İslam” diye bir tehlike görmedi…
Hatta hükümete geldiklerinde çok “komik” durumlara düşen, dinci yapılanmayı tolere etmek için cami kurdelesi kesen sosyalist politikacılarımız bile oldu.
Ama şimdi durum tamamen başka…
Bakın; Sosyal Medya ve Dijital Güvenlik Eğitim Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Levent Eraslan ne diyor:
“Tek tip kıyafet, öğrenciler arasındaki sosyoekonomik farklılıkların görünürlüğünü azaltır. Bu durum, kıyafet üzerinden oluşabilecek ayrımcılık ve akran zorbalığını önleyebilir. Öğrenciler aynı kıyafeti giyerek okul kültürüne ve topluluğuna ait olma hissini daha güçlü bir şekilde yaşayabilir. Bu durum, birlikte hareket etme ve ekip ruhunu teşvik edebilir.”
Kısacası; bu konuya Atatürkçü eğitim ya da laiklik gibi değerler üzerinden bakmasak bile, çocukların üniformasına müdahale ederek onları “kapatmak” pedagojik olarak hainliktir.
Bu köşe yazısı ilk defa 07.07.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: ÇOCUKLARI “KAPATMAK” TOPLUMUNA İHANETTİR, TECAVÜZDÜR…