ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Geçen Pazar, 7 Eylül 2025 tarihinde, Sabahattin İsmail’in 1 Eylül 2025 tarihli Türk web sitesi 5G VIRUSNEWS’te yayınlanan makalesine yanıt olarak köşe yazımın başlığını “Katiller, kahramanlar ve ‘insanlığın en kötü örnekleri’!” olarak belirledim. Makale, kötü şöhretli ‘küvet cinayeti’ hakkında bir ‘rapordu’.
Bu cinayeti bilmeyenler için anlatmam gerekirse, olay 24 Aralık 1962’de, Türk askeri doktor binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvet’in, Lefkoşa’nın Türk mahallesindeki evlerinin banyosunda, çocukları Murat (6), Kuçi (4) ve Hakan (6 ay) ile birlikte öldürülmüş halde bulunmasıyla ortaya çıktı. Sabahattin, katilin Tassos Markou olduğunu yazdı ve makaleye “Bunlar insanlığın en kötü örneği – Katil Nasıl İnfaz Edildi?” başlığını verdi.
Makalemde, siyasi haberleri takip eden biz gazeteci emektarların Sabahattin ile tanışık olduğumuzu yazdım. Görüşmeler sırasında yabancı arabulucularla görüşmek için Denktaş’ın ‘başkanlık sarayına’ gittiğimizde onu devlet güvenlik görevlisi olarak orada bulurduk, o da kimliklerimizi kontrol ederdi. Hatta Yunanca bile konuşurdu, çünkü bize söylediğine göre Kemal Atatürk’ün doğum yeri olan Selanik’te doğmuştu.
Sonraki günlerde, Kıbrıslı Türk arkadaşlarım ve meslektaşlarımdan birkaç mesaj aldım. Mesajlarda, bahsettiğim Sabahattin’in Enformasyon Dairesi eski başkanı olarak da görev yapmış ve şu anda hayatta olmayan Sabahattin Egeli olduğunu açıklıyorlardı. Makaleyi yazan Sabahattin, daha genç bir adamdı ve milliyetçi Volkan ve daha sonra Nacak dergilerinin eski yayıncısıydı. Mesajlardan biri de çok güvendiğim bir arkadaşımın kahve davetiydi. Arkadaşım, çok ‘bilge bir adam’ ile tanışacağımı söyledi.
Gittim. Arkadaşımla Ledra Palace’ta buluştuk ve birlikte bir kafeye yürüdük. Orada, yaklaşık 85 yaşındaki ‘bilge adam’ ile tanıştık. Üç dört yıl önce vefat eden eski bir meslektaşım, ona benim dürüst bir gazeteci olduğumu söylemiş.
“Pazar günü Phileleftheros’ta ‘küvet cinayeti’ hakkında yazdın ve Tassos Markou’nun bu suçu işlemediğini savundun” dedi; “Nereden biliyorsun?”. Ben de Markou ile o görevde birlikte olan kişilerle konuştuğumu ve onun bu suçu işlemediğini kesin olarak bildiğimi söyledim. O da bana suçlunun kim olduğunu söyleyeceğini ama benim de 1963’ten bugüne dek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir anne ve üç çocuğunun öldürülmesi gibi büyük bir suçun lekesini neden temizlemediğini sorgulamam gerektiğini söyledi… Türk tarafı bu suçu sömürdü. Banyo fotoğrafları, Türk propagandası için uluslararası alanda kullanılan bir imaj haline geldi.
‘Bilge adam’ Kıbrıs kahvesinden büyük bir yudum aldı ve her ayrıntıyı bilen biri gibi konuşmaya başladı: emri veren, emri uygulayan ve cinayete tanık olanlar. O fotoğrafları çeken Türk foto muhabiri Ahmet Baran’ın Costas Gennaris’e anlattıklarının bir aldatmaca olduğunu söyledi. Gennaris buna 2000 yılında yayınlanan Ex Anatolon adlı kitabında yer verdi, ve öldürülen kadının kocası ve üç çocuğun babası olan Nihat İlhan’ın, gerginliğin tırmandığı bir anda ailesini öldürdüğünü yazdı.
“Ahmet Baran, Gennaris’e gerçeği söylemeden ölmek istemediğini söylemiş olabilir ama gerçeğin tamamını da söylemedi” dedi yaşlı adam. “Anlatmak istediği ve ana anlatıya, yani Denktaş’ın anlatısına zarar vermeyen kısmı anlattı.” Rauf Denktaş’ın suçtaki rolünü sorduğumda, ‘bilge adam’ emri onun verdiğini ve Ankara’yı çatışmaya aktif olarak dahil etmek için askeri doktorun ailesini öldürdüklerini açıkladı.
‘Bilge adam’, Afrika’nın ön sayfası hakkında yazdıklarımın gerçeğe çok yakın olduğunu söyledi. Şener Levent’in makalesinde, kanın bulunmadığı ve cesetlerin küvetin dışında durduğu fotoğraflar yayımlanmıştı. 2 Ocak 2015’te Levent, ‘siyasi propaganda’ için kullanılan resmi versiyondan daha farklı bir versiyonun daha olduğunu yazmıştı. Olayın, o dönemde Milliyet gazetesi muhabiri olan ve aynı zamanda Türkiye için istihbarat subayı olarak çalışan Türk gazeteci Ömer Sami Coşar tarafından sahnelendiğini iddia etmişti.
Katilin adını açıklaması için ısrar ettim ve bana bunun artık kamuoyunca bilindiğini söyledi. Bu bilgi, eski subay İLKER ÖZKUNT’un pezevenk anlamına gelen DÜMBÜK adlı kitabında yayımlandı. Kitap, yazarın hakaretamiz bir üslupla bahsettiği Rauf Denktaş’ın emriyle TMT tarafından işlenen birçok suçu ortaya koyuyor. Küvet cinayetinin anlatımı 179. sayfada başlıyor ve Denktaş’ın baş yardımcısı olan keskin nişancı Alpay Mustafa’nın fail olduğu belirtiliyor.
‘Bilge adam’ daha sonra bana şu hikayeyi anlattı: 1967’de Çağlayan’daki bir barda düzenlenen düğünde TMT’nin pek çok önde geleni bir araya gelmişti. Alpay da oradaydı. Onu masalarına çağırmışlar ve kendilerine saygısızlık ettiği için onunla dalga geçmeye başlamışlar. Alpay öfkelenmiş, onları kendisini çocuk katili yapmakla suçlamış ve çocukları banyoda öldürmediğini eklemiş. Çıkan kavgada silahını çekip iki ‘liderin’ bacaklarına ateş etmiş. Silahlar çekilmiş, ancak Alpay kaçmayı başarmış. Onu çok seven Dr. Küçük’ün evine gitmiş ve Dr. Küçük ona polise teslim olmasını, korkmaması yönünde akıl vermiş. Alpay, Sarayönü’ne gidip teslim olmuş.
Bu arada, başka bir restoranda yemek yiyen TMT’nin o dönemki lideri Kemal Coşkun, nam-ı diğer Bozkurt, olaydan haberdar edilmiş. Sarayönü’ne gidip Alpay’ı hücresinde infaz etmiş ve ardından onu Hamitköy’de bir tarlaya gömmüşler. Ertesi gün olanları öğrenen Fazıl Küçük öfkelenmiş, Alpay’ın mezarını açtırmış ve onu Lefkoşa’daki Müslüman mezarlığına usulünce defnetmiş. O dönemde TMT iki cepheye bölünmüştü: yarısı Alpay ve Fazıl Küçük’ün, diğer yarısı ise resmi olarak Türkiye’nin Kıbrıs’taki Askeri Ataşesi olan Bozkurt’un tarafındaydı. ‘Bilge adama’ göre, Alpay hiçbir zaman yanında bir tanık veya refakatçi olmadan bir ‘göreve’ çıkmazdı. Ve banyonun bulunduğu evde, onunla birlikte isimlerini bildiğimiz iki kişi vardı.
Dolayısıyla, Sayın Sabahattin İsmail, 1963 Noel’inde banyoda işlenen suçla ilgili Tassos Markou hakkında yazdıklarınızın sadece iğrenç yalanlar olduğu kanıtlanmadı; aynı zamanda makaleniz, çocuklar ve annelerine karşı işlenmiş kirli propaganda ve etnik nefret içeren bir suçu açığa çıkardı. Bu, bugün bile teşvik ettiğiniz bir taktik ve muhtemelen işgal altındaki topraklarda ‘seçim’ kampanyasının bir parçası olarak bu taktiği denemektesiniz.
Sayın Sabahattin İsmail, yaptığınız şey gazetecilik değil propagandadır. Çünkü gazetecilik, gerçeğin kardeşi olmak için zamanın sınavından geçmelidir ve sizin gerçeğinizin ömrü, gördüğünüz gibi, bir hafta olmadan doldu!
P.S. Bilge adama içten teşekkürlerimi sunarım!
Bu köşe yazısı ilk defa 14.09.2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Kaynak: BİLGE ADAM VE BANYODAKİ KATİL