ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Mesele yalnızca siyasi değil, aynı zamanda insani. Otuz kişi—kadınlar, erkekler, çocuklar— günlerdir bir toprak parçasında, birleşmek ve bir olmak isteyen iki yerin ortasında bulunuyor. Ancak şu aşamada bu alan iki yeri birbirinden ayıran bir tampon bölge. Bu 30 kişi ne tarih, ne coğrafya ne de siyaset hakkında bir şey biliyordu. Tek bildikleri bir yerlerde bir cennet olduğu ve oraya bir şekilde ulaşabilecekleriydi. Bazı insan kaçakçıları onları yolu bildiklerine ve oraya götüreceklerine ikna ettiler. Ve onlar da risk aldılar. Borç para aldılar, sahip oldukları her şeyi sattılar ve bilinmeyene doğru yola çıktılar. Dinlenmeyi umdukları bir adaya ulaşana kadar yüzlerce kilometreyi aştılar, dağlardan, çöllerden ve denizlerden geçtiler. Bir kampa girecekler, sığınma talep edecekler, her biri ayrı bir hikaye asnlatacaktı—doğru ya da yanlış, fark etmez. Sonuçta, yoksulluk şiddettir. Herkesin kaçmak istediği bir şeydir. Savaş olmasa bile çeteler, baskı, işsizlik, herhangi bir fırsatın bulunmaması. Elbette başvuruyu değerlendiren kişi tüm bunları kabul etmeyecek, daha fazlasını, şiddetin daha spesifik bir türünü isteyecektir. Ve bunu elde edecektir.
Ancak bu aşamada böyle bir şansları olmadı. Kuru otlar, yılanlar ve tilkilerle dolu açık bir alanda kapana kısıldılar. Yerel halk, tampon bölgenin fauna için bir cennet olduğunu çünkü burada insan faaliyetlerinden etkilenmeden yaşamını sürdürebildiği ve kendini yeniden üretebildiğini söylüyor. Ama onlar bunu da bilmiyor. Bir çölde olduklarını sanıyorlar. Güneş kayaları yakıyor. Ve günler geçtikçe, hayal ettikleri cennet cehenneme dönüşüyor. Çocuklar ağlıyor, evlerine ya da en azından bir eve dönmek istiyorlar.
Ülkenin cumhurbaşkanı öfkeli. “Daha fazla sığınmacı kabul edemeyiz. Kimse bize şantaj yapamaz.” Taraflar sessiz. Gündemlerinde bazı hassasiyetler olanlar bile tek kelime etmeye cesaret edemiyor çünkü seçmenlerinin aynı fikirde olmadığını çok iyi biliyorlar. Yarın bir çocuk sıcaktan ve oradaki koşullardan dolayı ölürse ağlayabilirler, facebook’ta üzüntülerini ifade edebilirler ama bu hiçbir zaman bizim suçumuz olmayacak. Bu, çocuklarını böyle bir maceraya dahil eden ebeveynlerin suçu olacaktır. Bu, onları bize gönderen Türklerin suçu olacak, yaşamaları için çadırlar kuran Birleşmiş Milletler’in suçu olacak.
Biz nasıl bu hale geldik? (Ve Tampon Bölge kimin toprağı? Bizim değil mi?)
Kaynak: SİYASİ OYUNLARIN REHİNELERİ