ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Her yıl (dünkü) Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, gelecekte erkeklerin kadınların bir numaralı ölüm nedeni OLMADIĞI bir toplum için gerekli aforizmalar, gözyaşları ve ilham verici alıntılar eşliğinde sayılar, istatistikler, temenniler, şatafatlı açıklamalar, nelerin yapıldığı, nelerin YAPILACAĞI ve neler yapılabilecekken yapılmadığına dair sözler duyuyoruz.
Her yıl pratikte değişen hiçbir şey olmaksızın aşağı yukarı aynı şeyleri işitiyoruz. Üzgünüm, bunu bir hata olarak kabul edin. Bir şeyler değişiyor. Taciz edilen, tecavüze uğrayan ve öldürülen kadınların sayısı.
Polis istatistiklerine göre, Kıbrıs’ta 2022-2023 yılları arasında 999 kadına yönelik şiddet vakası kaydedildi (burada ortalama bir kabadayı sosyal medyada “bin bile değil, neden bunu sorun ettiğinizi merak ediyorum” diye yorum yapıyor), 2021-2023 yılları arasında 147 tecavüz ve 20 tecavüz girişimi rapor edildi, 2014-2024 yılları arasında ise 41 kadın cinayeti yaşandı. Küresel ölçekte, kadınların %35’i hayatlarının bir döneminde mutlaka fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır; kadın cinayetlerinin %47’si yakın bir partner veya aile üyesi tarafından işlenmektedir, ve cinsel sömürü mağdurlarının %98’i kadındır. Rakamlar ve elbette kaydettikleri gerçekler oldukça acımasız, ancak biz insanlar genel olarak etrafımızda meydana gelen gerçek olaylardan ziyade rakamlar karşısında şok olma eğilimindeyiz.
Aile İçi Şiddeti Önleme ve Mücadele Danışma Komitesi (SEPCBO), bu uluslararası gün vesilesiyle (normalde kamuoyunun gündeminden hiç düşmemesi gereken konuların hatırlanması için her zaman bir fırsat olarak ortaya konur), geçtiğimiz Nisan ayında İnsan Hakları Komitesi’nin bir toplantısında halihazırda çağrısını yaptığı koruma kararlarının elektronik olarak izlenmesi konusunun – nihayet – düzenlenmesi ihtiyacını bilmem kaçıncı kez yineledi. SEPCBO tarafından yapılan açıklamada, “Koruma kararlarına uyulmaması halinde derhal harekete geçilmesini sağlayacak izleme mekanizmalarının bulunmaması, güçlü bir yasal çerçeve olmasına rağmen şiddet mağdurlarının korunamaması/güvenliğinin sağlanamaması, onları faillerin insafına bırakarak, toplumsal cinsiyet/ev içi şiddet vakalarının artmasına neden olmaktadır” denildi.
Hükümet kanadından ise hem Adalet Bakanı Marios Hartsiotis hem de bizzat Başkan Hristodulidis, tehlikede olan ve fail farkına varmadan derhal Polisle irtibata geçmeye ihtiyaç duyan aile içi şiddet mağdurlarına yönelik özel olarak tasarlanan ve 2025 yılının ilk altı ayında tam olarak faaliyete geçmesi beklenen ‘Elpis’ [Editörün notu: ‘Elpis’ Yunanca umut anlamına gelmektedir] (pilot) uygulamasını duyurdu. ‘Elpis’in ilk olarak 2021 yılında duyurulduğunu (!) ve faaliyete geçecek duruma gelmesinin üç yıl sürdüğünü (EĞER zamanında faaliyete geçerse, çünkü sağları solları belli olmuyor), bu sırada ise hükümetin yaz aylarında iki kez yakında uygulamanın pilot operasyona başlayacağını duyurduğunu (‘yakında’ zarfına belki de farklı bir tanım veriyoruz) geçelim ki bana kötümser demeyin (yine de beni suçlayabilir misiniz?).
Cinsiyete dayalı şiddetin ele alınmasında teknolojinin kullanılması elbette ki memnuniyetle karşılanmalı ancak bu her derde deva bir çözüm değil. Hatta, Kıbrıs’ta diğer pek çok şey gibi, işe yaramaz çıkabilir (önünde e- olan her şeyin iktidardakilerin maneviyatından bile daha fazla sınıfta kalabildiği bir ülkeden bahsediyoruz). Çünkü teknoloji insanlar tarafından idare edilir. Ve Azizler Adası’nda [Editörün notu: Kıbrıs’a atıf ama bu spesifik örnekte ironik olarak kullanılmıştır] cinsiyete dayalı şiddet söz konusu olduğunda en büyük sorun panik butonlarının, çağrı merkezlerinin, ya da emirleri takip eden elektronik sistemin ardındaki insanlardır. Duyarlı, empati sahibi ve bu tür olaylarla nasıl başa çıkılacağını bilen polis memurları kilit noktalara yerleştirilmediği sürece, her türlü teknolojik araç işe yaramaz hale gelecektir. 2024 yılında hala polis memurlarının acil durum çağrılarına derhal yanıt vermelerini zorunlu kılmak için bir amirin genelgesine ihtiyaç duyuluyorsa, hattın diğer ucundaki polis işemeye gitmişse ve yerinde beceriksiz biri varsa, hiçbir panik butonunun bir kadını öfkeli eski sevgilisinden kurtaramayacağını anlarsınız. Hemen müdahale etmek de yeterli değildir; toplumsal cinsiyet temelli şiddet mağdurlarına doğru, adil ve ciddi bir şekilde muamele etmek gerekir çünkü çoğu zaman sadece istismara değil, aynı zamanda kayıtsızlığa, şüpheye, küçümsenmeye ve hatta olağanüstü durumlarda yetkililer tarafından alay edilmeye de maruz kalırlar.
Açıklamaların hepsi iyi ve güzel (fakat ne yazık ki sıradanlaştılar) ancak kadın istismarı sorunu daha derindir ve esas olarak günü geçmiş stereotipleri sürdüren, erkek egemen kapalı cemaatleri ve yerleşik hakları koruyan, cinsiyet uçurumunu besleyen, kadın olan her şeyi değersizleştiren, ve cinsiyetçi, ve hatta kadın düşmanı söylemleri teşvik eden anakronik zihniyetimizle ilgilidir.
Eğer bu lanet zihniyet değişmezse, ‘Umut’ diye bir şey kalmayacaktır.
Bu köşe yazısı ilk defa 26.11.2024 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: ‘UMUT’ ARANIYOR