| POLİTİKA |BAĞIMSIZ

“NORMALE DÖNMEK” ÜZERİNE

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Hayatımızın normale, deprem felaketinin yaşandığı 6 Şubat’tan öncesine dönemeyeceğini söyleyenler çok. Normal diye anılan zamanlar sanki normalmiş gibi.

Normal demek sözlük tanımına göre kurala uygun, kurallı demek. Ölçüye uygun da denilebilir. Peki böyle bakınca 6 Şubat öncesine normal derseniz anormal olmaz mı?

Geçenlerde Türkiye’nin etkili ve tecrübeli kamuoyu araştırmacılarından Bekir Ağırdır’ı bir televizyon yayınında dinleme fırsatım oldu. Türk milletinin ezici çoğunluğunun bir özleminden söz ediyordu: Batılı anlamda kurallarla ve kurumlarla yaşamak. Ağırdır bu bulguyu düzenli yaptıkları kamuoyu araştırmalarından elde etmiş.

Halkın bu özlemini siyasal parti temsilcilerinin bilmemesi olanaksız. Peki bildikleri halde söylemlerine bunu almama sebepleri nedir? Bu sorunun yanıtını bulmaya şu normallik-anormallik işinden başlamak yardımcı olabilir belki.

Türkiye’de 6 Şubat öncesi hayatın normal olduğunu söyleyenler, depremin bize uzun süredir anormal ve kuralsız yaşadığımızı hatırlatan bir doğal afet olduğunu görmezden geliyorlar. Her şey bir yana, şehircilik ve inşaat konusundaki kuralların uzunca bir süredir yok sayıldığına herkes şahit oldu. Kurallara uyduğu için yaptığı bina yıkılmayan müteahhitler, kurallara uyduğu için ilçesi depremi hasarsız atlatan belediye başkanı kahraman muamelesi görüyor. Madalyonun diğer yüzünde yaptığı bina yerle bir olan yüzlerce müteahhit, kuralları ihlal edip yıkıma adeta onay veren belediye başkanları ve başka devlet görevlileri var. Eğer 6 Şubat öncesi gerçekten normal olsaydı, manzara tam tersi olurdu. Yani şu anda binası yıkılan üç beş müteahhitti ve belki bunlara göz yuman birkaç belediye başkanını konuşuyor olurduk. Çünkü yine sözlük tanımına dönersek, normal demek kurala uygun, kurallı demektir.

Burada karşımıza başka sorular çıkıyor. Aslında anormal olan uzun yıllar halka nasıl normal diye yutturulmuş? Diyelim iktidar kuralsız idare etmeyi daha kolay bulmuş, muhalefet niye kılını kıpırdatmamış? Çünkü normal kabul edilen o büyük bahçenin içinde herkes konumunu ve statüsünü vasatın normalleşmesinden elde ediyor.

Muhalif gazeteler afetten mesul olan kimse istifa etmedi diye haklı bir isyan içindeler. Twitter, “Batıda böyle bir şey olsa….” diye başlayan tespitlerle dolu. Ama eğer cümleye “Batıda böyle bir şey olsa….” diye başlıyorsanız başka tespitler de yapmanız gerekir. Mesela Batının da dahil olduğu kurallı yönetilen ülkelerde seçim kaybeden siyasetçiler derhal istifa eder. Bizde niye -fi tarihindeki istisnaları saymazsak- böyle olmuyor? Çünkü halkın Batılı gibi gerçek kurallarla ve kurumlarla yaşama özlemini yerine getirmesi beklenen siyaset kurumu da bir biçimde anormalin parçası.

Halkın onurlu ve adalet içinde yaşamasına katkı koyacak bir siyaset anlayışının yerleşmesi yani siyaset tarzının değişmesi şarttır. En basitinden tek adamlığa karşı çıkan muhalefet anlayışı “bizim halkımız parti sevmez, lider sever” teziyle tersinden “tek adamlık” inşa etmeye çalışıyor. Partilerin ezici çoğunluğunu şefin ekseninde dönen Çoban Yıldızı misali birtakım yapılar olarak tarif etmek mümkün. Şeffaflık, demokrasi gibi kavramlar partilerin konusu bile değil. Oysa siyasetin insanların adil ve onurlu bir yaşama ulaşması konusunda mekanizmalar kurmak ve güçlendirmek için yapılması lazım.

Tekrar etmek gerekirse, 6 Şubat öncesi yapılmış, oluşmuş ne varsa normal değil anormaldi. Bunu iktidar muhalefet ayrımı yapmadan söylüyorum. Gelin şu gerçeği kabul edip bu güzel ülkenin siyaset kurumunu halkın gerçek özlemleri üzerine oturtun. Bunu da kutuplaştırma yerine yoksulluğun, adaletsizliğin, yokluğun ve yolsuzluğun esas mağduru olan ezilenler üzerinden inşa edin. Böyle bir siyaset kutuplaşmadan nemalanma peşine düşmez, halkın gerçek sorunlarına eğilir. Anormal olanı normal diye yutturmaya çalışanlara inanırsak olağan kötülüğün girdabından çıkamayız!

Kaynak: “NORMALE DÖNMEK” ÜZERİNE

Share:
MEHMET HASGÜLER | BAĞIMSIZ
Mağusa doğumlu olup, ilk ve orta öğrenimini doğduğu kentte tamamlamıştır. Üniversite öğrenimini, yüksek lisansını ve doktorasını Türkiye’de tamamlamıştır. 13 Haziran 2004’te Avrupa Parlamentosu seçimlerine tek bağımsız Türk aday olarak Kıbrıs’ta katılmış ve Rum seçmenlerden 681 oy almıştır. Alanında çok sayıda ulusal ve uluslararası kitap, makale ve kitap bölümü yazarlığı bulunmaktadır. Kıbrıs’ın Turuncusu kitabı Yunanca olarak da yayınlanmıştır. M. Bülent Uludağ ile birlikte kaleme aldığı Devletlerarası ve Hükümetler-dışı Uluslararası Örgütler: Tarihçe, Organlar, Belgeler, Politikalar kitabı da 2021’de İngilizce yayınlanmıştır. Alanında 25 civarında basılmış kitabı bulunmaktadır. Yeni Yüzyıl, Finansal Forum, Referans, Yeni Şafak, Radikal, Cumhuriyet, Afrika gazetelerinde yazıları yayınlanmış ve 2009-2020 yılları arasında Kıbrıs Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Bağımsız haber sitesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR