| KIBRIS SORUNU |POLITIS

BEŞLİ GÖRÜŞME VE ZAMAN OYUNU

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Beşli görüşme sona erdi ve BM Genel Sekreteri şimdi kendine yeni bir elçi arıyor. Sonuca bakılırsa, Kıbrıs sorunu tartışmalarına sıfırdan başladığımız söylenebilir çünkü pratikte tartışılabilecek tek şey güven yaratıcı önlemlerin (GYÖ) uygulanmasıdır. Raporlar Maria Angela Holguin’in yeniden göreve atanacağını ve her iki liderle de Nisan ayı başında bir toplantı yapılacağını gösteriyor. Holguin aylarca Guterres’in kişisel elçisi olarak görev yaptı, sorunu anlıyor ve Temmuz 2024 başında Birleşmiş Milletler’e öneri ve tavsiyeler içeren ilgili bir rapor sundu.

11 Temmuz 2024 tarihinde Washington’da düzenlenen NATO zirvesi çerçevesinde Yunanistan ve Türkiye Dışişleri Bakanları Gerapetritis ve Fidan ile görüşmelerde bulunan Bayan Holguin, Kıbrıs meselesi konusunda nasıl bir ilerleme kaydedileceğine dair yakınlaşan pozisyonlar elde etti. Antonio Costa ve von der Leyen tarafından temsil edilen AB kurumları, BM Genel Sekreteri’ne gönderdikleri bir mektupta Bayan Holguin’e “olumlu bir ivme yaratılmasında önemli rol oynayan çalışmalarından dolayı” takdirlerini ifade ettiler. Kısacası, Bayan Holguin beşli görüşmeden sonra da hem içerik, hem de süreç konusunda ipleri elinde tutmaya devam edebilir.

Gerçek şu ki, Türk tarafı şimdi tutum değiştiriyor gibi görünse de, iki taraf da Holguin’in yoluna çıkmasını istemiyor. Kolombiyalı diplomat kısa görev süresi boyunca Kıbrıs sorununda sadece bir figüran olmayacağını göstermiş, 2004’te De Soto ve 2017’de Espen Barth Eide örneklerini izleyerek cesaret ve kararlılıkla meselenin çözümüne odaklanmıştır.

Konu kişisel değil, tıpkı Espen Barth Eide ya da De Soto ile olan anlaşmazlıkların kişisel olmadığı gibi. Tassos Papadopoulos ideolojikti fakat en önce korkuluydu. Türklere güvenmediği için 2004 yılında Annan Planını reddetti, dolayısıyla Kofi Annan’ın özel elçisi olarak De Soto’yu da reddetti. Örnek bir siyasi maceraperest olan Nikos Anastasiades 2017’de çözüm istemedi çünkü 2018’de yeniden seçilmeyi tercih etti. Bir siyasi ahlaksızlık ustası olarak, seçildikten sonra görev süresinin sonuna kadar pasaport satmaya, ailesini zenginleştirmeye ve oligarkların jetlerinde tatil yapmaya devam etmek istedi. Sayın Hristodulidis, Anastasiades ile Tassos arasında bir yere denk geliyor ama neyse ki onu aşırıcı pozisyonlarıyla kurtaran Ersin Tatar var. Kıbrıslı Rum lider Bayan Holguin’in atanmasını istemiyor çünkü kimsenin iki taraf arasındaki uçuruma köprü olmasını, ya da uzlaşmaz Kıbrıslı Türkler iki devletli bir çözüm isterken kendisinin 2017’de kaldığı yerden görüşmelere devam etmek istediği yönündeki iç söylemini bozmasını istemiyor. Bunu akılda tutarak ve Kıbrıs meselesi somut tartışmaların yakınına dahi gelememişken 2028’de yeniden seçileceğine inanıyor. Gerçekte ise hem kendisi hem de selefi, 50 yıl sonra bile çözülmesi zor bir sorun olan Kıbrıs’ın kalıcı bölünmüşlüğünün yükünü taşıyacak.

Kıbrıs meselesinin her iki tarafındaki sorun, Kıbrıslı Türkler için Türkiye’nin askeri gücünden kaynaklanan açgözlülük, Kıbrıslı Rumlar için ise gerçekçiliğin olmayışından kaynaklanan kararsızlıktır. Bunlar iletişim aracı olarak işlev gören zihniyetlerdir. Kıbrıslı Türkler ve Türkiye geçen zamandan çok şey istediler ve kazandılar: işgalin oldubittilerini pekiştirdiler, kuzeydeki nüfusu yerleşim yoluyla artırdılar, işgal altındaki bölgeyi ekonomik olarak geliştirdiler ve bugün devletçiklerinin siyasi olarak tanınmasına çok yakınlar. Kıbrıs Rum tarafı, ekonomik açıdan muazzam bir gelişme göstermesine rağmen, siyasi açıdan naif bir toplum olarak kaldı. 1974’teki yenilgiyi kabullenemedi ve uluslararası toplum Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yarı yarıya da olsa Avrupa Birliği’ne dahil edip kendisine siyasi bir araç sağlamasına rağmen işgalin etkisini sınırlandırmak için hiçbir zaman harekete geçmedi.

Fırsatlar

2004 ve 2017 yıllarında Avrupa Birliği’nin kaldıraç olarak kullanılmasıyla, Kıbrıs sorununun çözümü için Kıbrıs Rum tarafının çöpe attığı iki fırsat ortaya çıktı. Türkiye’nin Kıbrıs meselesine odaklanmaya karar verdiği 2021’den itibaren ise işler yavaş ama istikrarlı bir şekilde iki devletli çözüme doğru ilerlemeye başladı.

Bu durum 17-18 Mart tarihlerinde Cenevre’de düzenlenen beşli görüşmede açıkça ortaya çıktı. İsviçre’de müzakerelerin zemini netleştirilmediği gibi Kıbrıs sorununun özü de masaya yatırılmadı. Beşli görüşmeyi meşgul eden, sanki işgalin üzerinden 51 yıl geçmemiş de 1974’te, işgalin hemen ertesindeymişiz gibi, genel olarak bazı güven arttırıcı önlemlerdi.

Belirgin tek bir şey ortaya çıkmışsa, o da Temmuz ayında yeni bir beşli toplantı için tarih kararlaştırılması ve bir BM elçisinin atanmasıydı. Sayın Tatar’ın temsil ettiği Kıbrıs Türk tarafı yeni elçinin sadece üzerinde anlaşmaya varılan beş GYÖ’nün uygulanmasını yönetmesi konusunda ısrar ederken, Kıbrıs Rum tarafı elçinin içeriğe de değinmesi gerektiğine inanıyor. Yukarıdakilere dayanarak, iki tarafın önümüzdeki Temmuz ayına kadar neleri tartışacağını anlayabilirsiniz.

Olumlu yönler

Tüm taraflar için olumlu olan husus, Kıbrıs sorununun teorik olarak bir çıkmazda değil, bölgedeki gelişmelerin büyük resmine ilişkin daha geniş süreçler ışığında bir bekleme ve beklenti içinde olmasıdır. Aynı zamanda, şu anda müzakere aracı olarak benimsenmiş gibi görünen üçlüden ziyade beşli görüşmelerdir.

  • Kıbrıs Rum tarafı ve Nikos Hristodulidis, 2017’den bu yana ilk kez Kıbrıs sorunundaki çıkmazın aşıldığını ve yeni bir sürecin başladığını düşünüyor. Ayrıca Kıbrıs’ın AB içerisinde, mevcut statükodan daha iyi bir durum elde edebilmek için manevra yapabileceğine inanıyor.
  • Kıbrıs Türk tarafı Ekim ayındaki seçimlere kadar zaman kazanırken, iki karşıt kamp pozisyonlarını ve söylemlerini koruyor. Tatar iki devletli bir çözümü, Erhurman ise belirli şartlar sağlanırsa iki kesimli federal bir çözüme geri dönülmesini destekliyor.
  • Türkiye, Ukrayna, Gazze ve Suriye ile ilgili uluslararası ortam netleşene kadar zaman kazanıyor. Türkiye, AB ile ilişkilerini derinleştirmek için Türk-Yunan diyaloğunu ilerletmekle ilgileniyor. Yunanistan, bir süreç olduğu sürece Ege’deki krizlerden endişe duymuyor. Avrupa ise Trump’ın girişimlerini ve ABD dış politikasının netleşmesini bekliyor. Bu bağlamda, belki Kıbrıs sorunu da bir yere oturabilir.

Hristodulidis-Fidan ve Avrupa savunması

Türkiye dolaylı olarak AB’nin önemli bir ortağı haline gelebilir mi? Trump’la birlikte hem AB üyesi Avrupa ülkeleri, hem de üçüncü dünya ülkelerinden ‘tek başına Avrupa’ sloganına dayalı bir eşik atlama söz konusu. Bu bağlamda Avrupa, ABD desteği olmadan kendini savunabilecek küresel bir güç haline gelebilir mi?

Türkiye’nin, Avrupa’nın savunma ayağının bir üyesi olabilmek için müzakere masasına getirebileceği çok şey var. Avrupa’nın yeniden silahlanmasına destek olabilecek muazzam bir orduya ve NATO uyumlu bir savunma sanayine sahip. Türkiye ayrıca PKK ile on yıllardır süren çatışmalar ve son yıllarda Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’daki askeri müdahaleleri nedeniyle kapsamlı bir savaş deneyimine sahip.

Avrupa’nın Türkiye’ye karşı temkinli olmaktan başka çaresi yok çünkü Türkiye’nin siyasi çıkarlar elde etmek için birliğe katılmaya çalışacağı kesin. Birçok Avrupa ülkesinin NATO içinde tecrübe ettiği gibi (bkz. İsveç ve Finlandiya’nın üyelik süreci), Türkiye zor ve talepkar bir müttefik. Ankara, kendi iç ve dış politika gündemini desteklemek için sıklıkla veto hakkını kullanır. NATO’da olduğu gibi, bir Avrupa ordusuna ilişkin kararların oybirliği gerektirmesi halinde Türkiye burada da aynı tutumu sergileyecektir. Avrupa Türkiye’yi güvenlik planlarından dışlamamalı ancak bu bağlamda Yunanistan ve Kıbrıs gibi Avrupalı devletlerle olan ikili sorunlarını ittifaka taşıyamayacağı konusunda ısrarcı olmalıdır. Türkiye ittifaka katılmadan önce bu meseleler çözüme kavuşturulmalıdır. Nikos Hristodulidis, Hakan Fidan ile yaptığı 20 dakikalık görüşmede, Türkiye’nin Avrupa savunma mekanizmasına olası katılımında Kıbrıs’ın bir engel yaratmayacağı sözünü verdi. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Kıbrıs sorunu konusunda taviz vermek istemiyorsa bu yeterli değildir. Öte yandan Türkiye, Avrupa’ya ait olan Kıbrıs topraklarının %36’sını işgal etmek gibi kendi açısından büyük bir çelişkiyi çözmeden Avrupa’yı korumayı isteyemez.

Bu köşe yazısı ilk defa 23.03.2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Kaynak: BEŞLİ GÖRÜŞME VE ZAMAN OYUNU

 

image_printPrint
Share:
DIONYSIS DIONYSIOU | POLITIS
Politis Gazetesi Direktörü. Limasol'da doğdu, AUTH (Selanik Aristoteles Üniversitesi) ve Queens College NY'da tarih eğitimi aldı. Gazeteciliğe 1986 yılında başladı, gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda çalıştı. 1999'dan bu yana Politis gazetesinde Yayın Danışmanı ve 2016'dan itibaren de Direktör olarak görev yapmaktadır. Lefkoşa'da yaşamaktadır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR