ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Türk işgalinden yarım asır sonra, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Lefkoşa’da çözülememiş çatışmalardan doğan sonuçların kabusunu uyandırdı. Trump’ın Ukrayna krizini çözmek için iş adamı gibi girişimlerde bulunmasının ardından, uluslararası hukukun hala bir güce sahip olup olmadığı ve BM’nin halen bir rolü bulunup bulunmadığı sorusu gündeme geliyor.
Kıbrıs, António Guterres’in kişisel temsilcisi María Ángela Holguín’in Eylül ayı başında gelerek BM kararlarına dayalı bir çözüme dair olasılıkları (en azından Kıbrıs Rumları açısından) görüşmesini bekliyor. Geçen hafta Ukrayna sorunu, henüz ciddi bir sonuç alınamasa da, ABD ve AB’nin katılımı ve Donald Trump’ın uzlaştırıcı rolüyle, hızla müzakerelere girdi. Tartışma, sahadaki gerçekler ve öncelikle çıkarlar temelinde ilerliyor. Ukrayna ve Kıbrıs sorunları arasında bir karşılaştırma yapılabilir mi ve bu nasıl bir karşılaştırma olabilir?
Paralel yollar
1974 yazında Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgali ile 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgali arasında neredeyse yarım asırlık bir zaman farkı var. Ancak, Lefkoşa’daki bazı kişiler için bu iki olay ürkütücü derecede benzer. Her ikisi de bağımsız devletlerin toprak bütünlüğünün açıkça ihlalini içeriyor, işgaller “azınlıkları koruma” argümanlarıyla destekleniyor ve uluslararası toplum ortaya çıkan işgal halini tersine çeviremiyor.
Kıbrıs’ta garantör güç olarak Türkiye, Atina cuntası tarafından gerçekleştirilen darbeyi fırsat bilerek 20 Temmuz 1974’te adayı işgal etti ve iki aşamalı bir askeri müdahaleyle adanın %37’sini ele geçirdi. Ankara, Kıbrıslı Türkleri koruma gerekliliğini öne sürerek işgali “barış harekatı” olarak sundu. BM’nin ardı ardına gelen kınamalarına rağmen, ikinci işgalin ardından Türkiye’nin anayasal düzenin garantörü olarak değil, işgalci olarak hareket ettiği ortaya çıktı. İşgal halen süregitmekte ve bölünme her geçen yıl daha da derinleşmektedir.
Rusya, 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırarak Kiev’deki hükümeti devirmek ve sınırları yeniden çizmek amacıyla bir savaş başlattı. Vladimir Putin, “denazifikasyon” ve Ukrayna’nın doğusunda Rusça konuşan nüfusu korumaktan bahsetti. Aynı zamanda, Kırım (2014’ten beri) ile dört ek bölgenin (Donetsk, Luhansk, Kherson ve Zaporizhzhia) ilhakını duyurdu, ancak Moskova bugüne kadar bu bölgeleri askeri anlamda tam olarak kontrol altına alamamıştır.
Benzerlikler ve farklılıklar
İki işgalin ortak bir paydası var: toprağa dair yeni bir gerçekliğin zorla dayatılması. Kıbrıs’ta, Kıbrıs sorunu artık “donmuş bir çatışma” olarak kabul ediliyor ve işgal altındaki topraklar kukla bir Türk devletinin idari kontrolü altında. Ukrayna’da ise Trump’ın girişimi önümüzdeki haftalarda sonuç vermezse savaş, çatışmaların sürmesi ve dengenin sürekli değişmesiyle devam edecek. Perşembe günü yaptığı açıklamada Donald Trump, görüşmelerin sonuçlarından duyduğu hayal kırıklığını dile getirerek Ukrayna’nın da Rusya’ya karşı saldırıya geçmesi gerektiğini belirtti.
Kıbrıs ve Ukrayna arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Sınırlı askeri kapasiteye sahip küçük bir ada devleti olan Kıbrıs, 1974 yılında önemli bir direniş ortaya koyamamıştır. Buna karşılık Ukrayna, ilk günlerde başkent Kiev’i kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmış olsa da Batı’nın kararlı desteğiyle toparlanmış ve ülkenin tamamen işgal edilmesini önlemeyi başarmıştır.
Her iki durumda da uluslararası ortam önemli bir rol oynadı. 1974’te Soğuk Savaş’ın ortasında, ABD ve İngiltere Akdeniz’deki stratejik çıkarlarını öncelikli tuttu ve NATO üyesi Türkiye ile çatışmadan kaçındı, ancak yine NATO üyesi olan Yunanistan’ı bir kenara itti ve Yunanistan geçici olarak ittifaktan çekilmek zorunda kaldı. ABD, 1974’te Türkiye’ye karşı silah satışına yaptırım uygulamakla yetindi ve bu yaptırımlar 1978’de kaldırıldı.
Buna karşılık, 2022’de Rusya Batı ile doğrudan çatışmaya girdi ve bu da ağır yaptırımlar, ekonomik izolasyon ve Ukrayna silahlı kuvvetlerinin askeri direnişiyle sonuçlandı. Bugün Kıbrıslı Rumlar çifte standarttan söz ediyorlar; ancak iki sorun arasında jeopolitik yaklaşım bakımından büyük bir fark var. Rusya, Batı’nın çıkarlarını tehdit eden bir düşman. 1974’teki Kıbrıs sorunu, Soğuk Savaş ortamında daha büyük bir krize yol açmaması gereken Batı ülkeleri arasındaki bir anlaşmazlık olarak ele alındı.
Çok önemli bir başka fark daha var. Kıbrıs’ta farklı etnik kökenlere, dillere ve dinlere sahip iki farklı toplum var. Bu farklılıklar, belirli elitlerin (örneğin Kilise ile Evkaf ve bazı valiler) muhalefetine rağmen, Osmanlı yönetimi (1571-1878) ve İngiliz yönetimi (1878-1960) döneminde iki topluluğun karışık kasaba ve köylerde yaşaması nedeniyle özel bir sorun yaratmadı. Sorunlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk andan itibaren ortaya çıktı: 1963’te Kıbrıslı Türklerin hükümetten çekilmesi ve enklavlara hapsedilmesiyle ülkenin ilk bölünmesine yol açtılar ve bu bölünme 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının %36’sını işgal etmesiyle fiilen tamamlandı.
Ukrayna ise 1990’ların başına kadar Rusya’nın ayrılmaz bir parçası olarak kabul ediliyordu. Aynı dil, aynı din, aynı kültür. Öyle ki, bugün Moskova ile Kiev arasında süren savaş birçokları tarafından bir iç savaş olarak görülüyor. Nitekim, Ukrayna tıpkı Belarus gibi bağımsız bir BM üye devleti olduğundan sınırlarına saygı gösterilmelidir.
Kıbrıs için ders
Lefkoşa için bu karşılaştırma hayati önem taşıyor. Uluslararası toplum nihayetinde Ukrayna’daki sınır değişikliklerini kabul ederse, bu durum işgalin elli yıldır sürdüğü Kıbrıs için tehlikeli bir emsal teşkil edecektir. Kıbrıs hükümeti, her uluslararası forumda şu iki konunun birbiriyle bağlantılı olduğunu hatırlatıyor: toprak bütünlüğüne saygı müzakere konusu değildir ve askeri işgal meşrulaştırılamaz.
Ancak gerçekte, uluslararası hukuk genellikle jeopolitik güce boyun eğmektedir. 1974’te Kıbrıs’ın Soğuk Savaş’ın antagonizmaları arasında sıkışıp kalması gibi, bugün Ukrayna da yeni bir küresel çatışmanın savaş alanıdır. Soru aynıdır: Uluslararası toplum, savunduğu ilkelere sadık kalacak mı, yoksa bu ilkeler bir kez daha kağıt üzerinde mi kalacak?
Uluslararası toplumun Amerikan Başkanı Donald Trump önderliğinde bugün Ukrayna meselesini ele alma şekli, ilkeler ve hukukun müzakere masasında ana gündem maddesi olmadığını göstermektedir. Bugün kazan-kazan mantığıyla aranan anlaşma çok daha pratiktir. ABD ve Rusya, Ukrayna’nın madenlerini paylaşacak, Ukrayna NATO’ya katılmayacak, ancak güvenlik garantileri elde edip belki de sonunda AB’ye katılacak. Rusya, Kırım ve Ukrayna’nın bazı Rusça konuşulan bölgelerini elinde tutacak ancak 2022’de işgal ettiğinde arzu ettiği gibi ülkeyi kontrol etmeyi başaramayacak. Ukrayna, Batı’nın kontrolü altında kalacak ve tıpkı Baltık Cumhuriyetleri ile Finlandiya gibi, Rusya’nın tehdit olarak göreceği bir devlete dönüşecek.
Bazıları için gerçekçi, bazıları için ise gülünç olan bu yönetim kabul edilmezse bölgede ne olacak? Ukrayna ve Rus kanı daha kaç yıl boyunca Dinyeper nehrinin kıyılarını lekelemeye devam edecek? Ukrayna muhtemelen AB’nin Vietnam’ı haline gelecektir.
Kıbrıs
Kıbrıs’ta, elli yıl sonra, ne savaş ne de çatışmalar var. O zamandan bu yana Kıbrıslıların iki neslinin 1974’teki olaylarla hiçbir bağlantısı olmadı. Ukrayna’nın bugün yaşadığı aktif diplomasi dönemi, Kıbrıs için geri dönülmez bir şekilde yitip gitti. 1978 yılında Amerikan-Kanada çözüm planı, ateşkesin üzerinden üç yıl geçmesinden sonra Kıbrıs sorununun çözülmesine yardımcı olabilirdi. 2004 ve 2017’de uluslararası toplumun daha sağduyulu yaklaşımları ve samimi ilgisi reddedildi; ilkinden açıkça Kıbrıslı Rumlar sorumluydu. Bu sırada ilkeler ve hukuk da kaybolup gidiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre bile Kıbrıslı Rum göçmenlerin işgal altındaki bölgelerde mülkiyet hakları var, ancak bu haklar aynı zamanda Kıbrıslı Türkler veya son elli yıl içinde orada doğup yaşamış yerleşimcilere de ait.
Geriye ne kaldı?
Trump, Ermenistan-Azerbaycan sorununu çözdüğünü, İran sorununa çomak soktuğunu ve Tahran’ı güç kullanarak susturduğunu iddia ediyor. Ayrıca Husi faaliyetlerini kısıtladığını, Gazze sorununu çözmeye çalıştığını, Hindistan-Pakistan savaşını durdurduğunu, Ruanda-Kongo ve Kamboçya-Tayland anlaşmazlıklarını çözdüğünü vb. iddia ediyor. Birçoğu iddialarını sorguluyor ancak kesin olan şey, tüm durumlarda da tarafların bir araya gelip karşılıklı taviz verme mantığıyla tartıştığıdır.
Bazıları Kıbrıs’ta bundan korkuyor. Karşılıklı taviz verme mantığından çekiniyorlar ve işgalden aylar sonra kabul edilen BM kararlarının elli yıl sonra (ne yazık ki) kimse tarafından dikkate alınmadığını kabul etmiyorlar.
Bugün, sorgulanmakta olan sadece 1974 tarihli Kıbrıs ile ilgili 3212 sayılı karar değil, her halükarda başvurduğumuz BM’nin kendisidir. Trump ve örgüte mali katkı sağlayan çoğu ülke, (ne yazık ki) BM’nin etkisiz olduğunu ve diplomatların dünyanın çeşitli sorunlu bölgelerinde tatil yapmalarına olanak tanıyan maaşları için milyarlarca dolar harcadığını düşünüyor. En iyi ihtimalle barış gücü konuşlandırılır, sorunlar donar ve hayat devam eder, ancak krizler her zaman geri planda tıkırdamaya devam eder. Bu durum, son zamanlarda Gazze ve Dağlık Karabağ’daki krizlerle ortaya konmuştur. Bu etkisizliği nedeniyle, hem ABD hem de diğer ülkeler katkılarını sınırlamak istemektedirler; öyle ki, BM kapanma riskiyle karşı karşıyadır.
Zaman
Sonuç olarak, Kıbrıs ve Ukrayna sorunları arasında büyük veya küçük benzerlikler olsun ya da olmasın, her ikisine de yaklaşımı belirleyen ve sorgulayan temel sonuç, zamanın geçmesidir.
Ukrayna sorununa hızlı bir çözüm bulunursa, Batı dünyası Rusya’ya karşı topyekûn bir savaş başlatmaya karar verip zafer kazanmadıkça, Kiev kesinlikle tam olarak tatmin olmayacaktır. Aksi takdirde, Ukrayna hem topraklarını hem de egemenliğinin bir kısmını kaybedecek ve Ukrayna sorunu, tüm AB için her zaman tehlike arz eden donmuş bir sorun olarak kalacaktır.
Kıbrıs sorunu da, uluslararası hukuk ve BM Şartı’na tam olarak uyum gösterilmeyeceği için Kıbrıslı Rumları kesinlikle tatmin etmeyecek büyük bir uzlaşı gerektirir. Burada asgari düzeyde gerekli olan, Türkiye’nin Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin AB çatısı altında ve kendi aralarında makul bir çözüm bulmasına izin vermesidir. Aksi takdirde, çözümü zaman getirecektir ve bu çözüm, Kıbrıs’ın kendi topraklarında iki devlet işleyişinden başka bir şey olmayacaktır. Bunlardan biri zaten tanınmıştır. İkincisinin tanınması ise sadece bir zaman meselesidir.
Bu köşe yazısı ilk defa 24.08.2025 tarihinde yayınlanmıştır.