ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs sorunuyla ilgili en büyük sorunu, Cumhurbaşkanı Christodoulides’in inandırıcılıktan yoksun olmasıdır.
Kıbrıs Rum tarafının bugün Kıbrıs sorunuyla ilgili karşılaştığı en büyük zorluk nedir? Cumhurbaşkanı Christodoulides’in inandırıcılıktan yoksun olması. Herkes Tatar’ın çerçevenin dışına çıktığını kabul ediyor, herkes onu hizaya getirmek istiyor ama öte yandan kimse Kıbrıslı Rum liderin pozisyon ve yaklaşımının ne olduğundan emin değil. Kendisi resmi olarak neredeyse her gün müzakerelere Temmuz 2017 tarihinde Crans-Montana’da kaldığı yerden devam etmeye hazır olduğunu ifade ediyor.
Ne yapabilir ki?
Eğer gerçekten kaldığımız yerden başlamamız gerektiğini kastediyorsa, süreci neredeyse kolaylıkla kendisi belirleyebilir. Öncelikle nerede olduğumuzu düşündüğünü netleştirmesi gerekiyor, çünkü açıklamalarıyla sadece kafa karışıklığına neden oluyor. Ardından kamuoyuna yapacağı bir açıklamada Tatar, Türkiye ve Birleşmiş Milletler’i bir toplantıya davet etsin, ve son tur müzakerelerin başlaması için Guterres Çerçevesi’ni bir zemin niteliğinde imzalamaya hazır olduğunu beyan etsin. Sadece imajla ilgilenenler için, bu öneri Türk tarafınca reddedilse bile, Kıbrıs Rum tarafı için sadece kazanım söz konusu olacaktır. Birincisi, Nikos Christodoulides güvenilmez olarak görülmekten kurtulacak; ikincisi, baskı Türkiye’nin üzerine kayacaktır. Tabii dahası var. Eğer müzakereler başlarsa, BM bu sefer tarafların müzakere etme biçimine göre her iki tarafı da suçlamaya ve övmeye hazır görünüyor. Ayrıca herkes böyle bir hamlenin BBF [İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon] çözümüne ulaşmak için son girişim olacağının, dolayısıyla başka bir başarısızlık durumunda başka bir zeminde çözüm aramanın beklentiler dahilinde olacağının farkında.
Sorumluluk
Cumhurbaşkanı Hristodulidis bu doğrultuda hareket edebilir mi? Ne yazık ki işgalden 50 yıl sonra, uzlaşma için sorumluluk almaya hazır bir liderliğe sahip olmadığımızın hepimiz farkındayız. Ankara ekstremist Rauf Denktaş’ı görevden aldığında bile bir şey yapamadık. Ne Tassos Papadopoulos (2004’te Annan Planını gözyaşları içinde reddetti), ne Demetris Christofias (siyasi izolasyon korkusuyla 2010’da Ban Ki-moon’un huzurunda Downer Belgesi’ni imzalamayı reddetti), ne de Nikos Anastasiades (2017’de Crans-Montana’dan ayrılmak için acele içindeydi, sorumsuzca davrandı) bir çözüm planını müzakere edecek siyasi derinliğe ve tarihi sorumluluk duygusuna sahipti. Büyük bir çelişkiden bahsediyoruz. Bu üç Cumhurbaşkanının da sürekli olarak statükonun bizim lehimize olmadığını, çözümsüzlüğün Türkiye’nin lehine olduğunu söylemeleri ama çözüme bir adım kala kaçmaları olur şey değil.
Nikos Christodoulides ne yazık ki bu üç Cumhurbaşkanının da halefidir. Dahası, bir tarihçi olarak Spyros Kyprianou ile pek tabii III. Makarios’un bazı tavırlarını incelemiş ve repertuarına dahil etmiştir. İlkine dair, akıcı konuşmasında Spyros Kyprianou’nun diplomatik gevezeliğini, ikincisine dair ise Makarios’un karar verme konusundaki yetersizliğini fark ediyoruz.
Öğretmen
“Yurtiçi değişkenler ve dış politikanın şekillenmesi – 1977-1990 Kıbrıs Deneyimi” başlıklı tezini okuyan biri, onun her şeyi aşabilecek potansiyele sahip bir siyasetçi olduğunu düşünebilir. Konu teori ve özellikle iletişim olduğunda Christodoulides oldukça iyi. Siyasi pratiğine gelince ise, ne yazık ki bildiklerini en kötüsünden öğrenmiştir. Nikos Anastasiades’in yanında geçirdiği on yıl ona yüzeyselliğin siyasi bir bedeli olmadığını öğretti, popülizmin ne kadar faydalı olduğunu gösterdi, amaçların araçları haklı çıkardığını anlattı, diyalogda eşit değil itaatkâr ortaklara ihtiyaç olduğunu fark ettirdi, sonradan görme bir siyasetçinin görev süresi içinde ilkeli bir siyasetçiden daha fazla kazanım elde edebileceğini hissettirdi. Bugün onun geçmişi ve mirası kimin umurunda?
Bu şekilde Anastasiades’in en esaslı uşağı oldu: Zor ve gizli görevlerin adamı. Siyasi, mali her buluşmanın arkasındaki adam, ve bazen de diğer türden sosyal temas ve etkileşimlerin idarecisi oldu. Gece gündüz tüm gazetecilerle konuşup onları Anastasiades’in her konuda haklı olduğuna ikna eden adamdı.
2016 yılında Nikos Anastasiades, Akıncı’nın (Mont Pèlerin’de) harita sunmasının ardından Kıbrıs sorununa ilişkin sürecin hızlandığını ve hatta bir çözüme ulaşma ihtimalinin yüksek olduğunu fark ettiğinde, BM’nin acele ettiği ve bu ahmağın [Espen Barth] (Eide) Norveç Başbakanı olmak istediği için herkesi peşinden sürüklediği konusunda şikayet etmeye başladı. Aslında Nikos Anastasiades zor bir ikinci referanduma hazırlanmak yerine ikinci bir görev dönemine hazırlanıyordu. Önce yeniden seçilmeyi, sonra da—eğer mecbur kalırsa—ikinci bir referandum riskini göze almayı tercih etti. Bu taktik, elbette, Kıbrıs sorununda büyük bir değişime neden oldu.
Bu noktadan sonra Nikos Christodoulides’in rolü daha da artar, çünkü Nikos Anastasiades’in [Glafkos] Klerides’in siyasi düşüncesinden Tasos Papadopulos’un siyasi düşüncesine geçişinde katalizör rolü üstlenir.
İnisiyatifler
*Bu doğrultuda, o dönemdeki müzakerecimiz [Andreas] Mavroyannis’in ifadesine göre Nikos Christodoulides, Anastasiades’e Mont Pèlerin’den ayrılması için baskı yapmış ve hatta birkaç hafta sonra Anastasiades ile Akıncı arasında gerçekleşecek bir akşam yemeğine şiddetle karşı çıkmıştır çünkü siyasi sermayeyi heba etmek istememiştir. Hepimiz onun 2017 yılının başından itibaren 2023 yılındaki başkanlık seçimlerine yönelik bir profil oluşturmaya başladığını anlayabiliriz. Anastasiades’e yakın olmanın verdiği avantajla Dışişleri Bakanlığı’nda oldukça elverişli bir pozisyon elde etti.
* Temmuz 2017’deki Crans-Montana konferansı sırasında, Anastasiades’in başkanlık seçimlerinin müzakerelerin önüne geçmesi taktiğine sürekli olarak hizmet etti. Bu konuda Nikos Kotzias ona çok sadık bir müttefik oldu; nihayetinde Kotzias, tüm arızalarıyla Nikos Anastasiades’in çok işine yaradı.
* Ardından Kıbrıs sorununa bulunacak çözümün zeminine ilişkin geri adım atmalar başladı. Nikos Anastasiades’in başlangıçta gevşek bir federasyon, hatta Türk iddialarına göre iki devletli çözüm konusundaki pozisyonu daha sonra Crans-Montana’da Çavuşoğlu’nun önüne kondu. Averof Neofytou’nun avukat Christoforos Christofi ile yaptığı “Legal Matters” [Hukuki Meseleler] podcast’inde yaptığı açıklamalara göre, bu konu Eylül 2018 tarihinde New York’taki Peninsula Otel’de tekrar tartışıldı. Anastasiades-Çavuşoğlu görüşmesinde bu kez dönemin Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides de hazır bulundu. Görüşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde gerçekleşti. Hristodulidis çevresinde, görüşmede Anastasiadis’in gevşek federasyon önerisinin ele alındığı söyleniyor. Ancak diplomatik kaynaklar, Anastasiades’in bu görüşmede Çavuşoğlu’na iki devletli çözüm önerisinin Kıbrıs’ta destek bulmadığını söylediğini ortaya koyuyor.
* Bu nedenle Eylül 2019 tarihinde Nikos Christodoulides, Mevlüt Çavuşoğlu’ndan BBF lehine bir açıklama almak için BM koridorlarında onu kelimenin tam anlamıyla kovalarken, Türk Dışişleri Bakanı New York’ta iki devletli çözüme ilişkin tartışma yapıldığı sırada orada bulunduğunu ve buna ilişkin tutanak tutulduğunu belirtti. Öyle görünüyor ki, Çavuşoğlu New York’taki Peninsula Otel’de yapılan toplantıya atıfta bulunuyordu.
Trodos’un zirvesinde bir hikaye
Çözümün zeminine ilişkin geri adımların atılmasıyla ilgili en komik şey, Nikos Anastasiades’in Eylül 2019’da New York’a gitmeden birkaç hafta önce—spesifik olarak 15 Ağustos 2019 tarihinde—Nikos Christodoulides’in huzurunda, yayıncı Costis Hadjicostis [Editörün notu: DIAS Medya Grubu kurucusu] ve aynı adı taşıyan kuzeni K. Hadjikostis ile cumhurbaşkanlığının Trodos’taki yazlık ofisinde gerçekleşen bir toplantı yapması, ve bu toplantıya medya grubunun yöneticisi Chrysanthos Tsouroullis’in de eşlik etmesidir. Görüşme sırasında Costis Hadjicostis eski Cumhurbaşkanı’na, Kıbrıslı Türklerin Anayasa’da istedikleri değişiklikleri açık gönüllülükle tartışarak Zürih’te ortaya konan üniter devlet fikrine dönüşü müzakere etmeyi önerdi. Eski cumhurbaşkanının iki üç gün sonra kamuoyu önüne çıkıp hiçbir hazırlık yapmadan ve hiçbir istişarede bulunmadan Zürih’teki tartışmalara dönmekten bahsettiğini ve bunun sonucunda hemen herkesin saldırısına uğradığını hatırlatmak gerekir. Bu kez Başkanlık Sarayı’nda, Nikos Christodoulides’in de katılımıyla gerçekleştirilen bir sonraki toplantıda, “İki Bölgeli Federasyon’un öldüğü” konusunda güvence verdi. Costis Hadjicostis ve Chrysanthos Tsouroullis’in netleştirici sorularına yanıt verirken bu ifadeyi birkaç kez tekrarladı; bu sırada Nikos Christodoulides de bütün bunları dinledi ve çoğunlukla başını sallayarak onayladı.
Toplantının sonuna doğru Nikos Christodoulides bir söz verdi. New York’a gidecek ve Mevlüt Çavuşoğlu’nu ifşa edecekti. Bu amaçla, kelimenin tam anlamıyla BM koridorlarında onu kovalıyor ve İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyonu kabul edip etmediğini soruyordu. Çavuşoğlu’nun da Nikos Anastasiades’in Costis Hadjicostis’e verdiği gibi bir cevap vereceğine inanıyordu: “Dudaklarımı oku. İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon öldü.” Ne yazık ki, kendisine New York’taki Peninsula Otel’de gerçekleşen toplantıyı işaret ederek, iki devletli çözüme atıfta bulunan bir tartışmaya ilişkin tutanakların da mevcut oLduğunu belirtti.
Hiç kimse Türkiye’nin Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istediğini kesin olarak tartışamaz. Ankara, o zaman garantiler ve şimdi de Kıbrıslı Türklerin eşit egemenliği konusunda geri adımlar atarak bizi de yordu. Nikos Christodoulides, en azından son 30 yıldır tartıştığımız büyük uzlaşı altına imza atmaya gerçekten hazır olduğuna bizi ikna edebilseydi, ve Kıbrıs Rum tarafı öneri ve iddialarında inandırıcı olmaya devam edebilseydi, Türk tarafı makul olmayan taleplerde ısrar edemeyecekti. Peki Christodoulides bunu gerçekten yapabilir mi?
Kaynak: NIKOS CHRISTODOULIDES’İN KIBRIS SORUNU KONUSUNDA NE KADAR İNANILIRLIĞI KALDI?