ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
20 Ekim günü Kıbrıslı Rum bir arkadaşım adanın kuzeyini ziyaretten döner dönmez sevinç içinde aradı: “İnsanların yüzü gülüyor…”
Elbette… Umut güzel şeydir, sevinçli şeydir…
Bütün umutların heba olduğuna inanan ve kamusal alandan elini ayağını çeken bir aydın da aradı: “Şimdi bir şeyler yapma zamanıdır”.
Arayan yabancı diplomatlar ve basın mensupları da çoktandır ilgilenmeyi bıraktıkları Kıbrıs Sorununda şimdi neler olabileceğini sorup duruyorlar.
Kısacası, değişim rüzgarları esiyor…
Kuşkusuz bu, 19 Ekim Seçimlerinde Tufan Erhürman’ın %63’e yakın bir destekle beklentilerin üzerinde oy alarak seçimi kazanmasının yarattığı umutlu bir ortamdır.
Erhürman ve onu destekleyen siyasi partilerle sivil toplum kuruluşları büyük bir başarıya imza attılar ve sekiz yıldan beri donmuş Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlamasına yönelik bir umut yarattılar.
Bilindiği gibi, Crans Montana’da 2017 yılında yapılan Kıbrıs Konferansının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra umutlar tükenmiş, beklentiler sona ermişti.
Türkiye federal devlet formülünden uzaklaşarak iki-devletli çözüm modelini savunuyor, Kıbrıs Rum tarafı da bunun arkasına saklanarak Blame-Game oynuyordu.
Sonunda, iki-devletli çözüm modeli kimse tarafından kabul görmedi ve mevcut statüko Kıbrıslı Rumların çözüm iradesi sınanmadan devam etti.
Statükoyla beraber Kıbrıslı Türkler de dünyadan kopuk yaşamaya devam ettiler ve derin bir umutsuzluğa kapıldılar.
Öte yandan, bu çıkışsız statüko içinde Türkiye Kıbrıslı Türklerin yaşam biçimine müdahale edip durdu. Bu durum, seküler ve laik bir toplum olan Kıbrıslı Türklerin başkaldırısına yol açtı. Binlerce insan sokaklara dökülerek protestolarda bulundular.
Kıbrıslı Türklerin kendi kimliklerine sahip çıkması ve Türkiye’den farklı, Kıbrıs’ın etno-politik bir toplumu olarak varlığını sürdürme iradesi 19 Ekim Seçimlerine yansıdı.
Kuşkusuz, başka faktörler de rol oynadı.
Örneğin, Ersin Tatar’ı destekleyen sağ partilerden oluşan koalisyon hükümetinin başarısız olması, toplumun çeşitli skandal ve yolsuzlukla çalkalanması, seçmenleri muhalefet partilerine ve Tufan Erhürman’a yaklaştırdı. Sağ partilerin kendi içlerinde yaşadıkları bölünmeler de Erhürman’a yaradı. Solu birlik içinde olması da önemliydi.
Bütün bunlar Erhürman’ın karizmatik kişiliğiyle bir araya gelince, yeni bir umut doğdu.
Umudun ebesi, yeni bir başlangıç yapma iradesi sergileyen Kıbrıs Türk toplumudur.
Ve değişimin yarattığı heyecan değişimin kendisinden daha önemlidir!
Umut ve İrade Diyalektiği
Umut, sevinçli şeydir, güzel şeydir…
Fakat iradeyle beslenmediği zaman boş bir hayal olarak kalır.
Örneğin, bir baba çocuğuna “umarım, önümüzdeki yıl derslerine daha iyi çalışırsın” dediği zaman aldığı yanıt “ben de öyle ümit ediyorum” olursa, burada umuttan söz edemeyiz.
İradesiz umut, boş bir temenni olmanın ütesine gidemez!
Kendiliğinden olan şeyleri de umut etmeyiz. Örneğin, hiç kimse, “yarın sabah olmasını umut ediyorum” demez!
Ayrıca, kolayca elde edilen şeyleri ümit etmeyiz.
Arzu, umut değildir. İmkansızı arzulayabiliriz ama sadece imkan dahilinde olanı umut edebiliriz.
Bu yüzden, arzu ettiklerimize değil, imkan dahilinde olana yönelmeliyiz.
Fakat umut, insanları umut ettikleri geleceğe otomatik olarak taşımaz!
Bu, dönüşüm vaat eden öznenin sınandığı yerdir. İmkan dahilinde olanı iyi hesaplamak ve söz ve eylemin refakat ettiği bir irade sergileyerek hedefe yönelmek!
Başarılı olmanın temel şartlarından biri budur.
1974 Sonrasında Yetişen Liderler
Kıbrıs’ın siyasi yaşamında yeni bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi karşımızda yeni kuşaktan iki siyasetçi vardır. Tufan Erhürman ve Nikos Hristodoulidis!
Erhürman, Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı’dan farklı bir kuşağa aittir. Talat ile Akıncı 1974 öncesinin Kıbrıs’ında doğup büyümüş, Kıbrıslı Rumlarla temasları olan kişilerdi. Erhürman ise 1970’de Lefkoşa’da doğdu ve adanın kuzeyinde büyüdü.
Nikos Hristodoulidis de Hristofyas veya Anastasiadis’ten farklı olarak bölünmüş Kıbrıs’ın çocuğudur. 1973 yılının sonunda Baf’ın Geroskipu köyünde doğdu ve Kıbrıslı Türk görmeden büyüdü.
İkisinin de “öteki” toplumu daha iyi tanımaya ihtiyacı vardır. Ötekileştirici bir dil kullanmamaları fevkalade önemlidir.
Hepsinden önemlisi, ülkemizde imkan dahilinde olan tek ortak seçenek olarak adlandırılan federal devlet yönünde ortaya irade koymalarıdır.
Yeni süreçte bize düşen, liderleri desteklemek ve başarılı olmalarına yardımcı olmaktır.
Onlara düşen, kendilerini Blame Game oyununa kaptırmamaktır!
Madem umuttan söz ediyoruz şunu da belirtelim ki, umut aşk gibidir, devam ettiği sürece güzeldir!
Fakat, defalarca düş kırıklığı yaşayan Kıbrıs insanları şair gibi söylemeseler de içten içe şairin sözlerine benzer sözler mırıldanıyorlar:
“Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…”
Bu köşe yazısı ilk defa 26.10.2025 tarihinde yayımlanmıştır.




