ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
On yıl önce, Nikos Anastadiadis, Glafkos Kleridis’in cenazesinde yaptığı konuşmada, “siyasetteki babasına” kendisine “küçük amaçların siyasi etiğe hizmet etmediğini” öğrettiği için teşekkür etti ve mücadelesini sürdürme ve beklentilerine uygun yaşama sözü verdi. “Bir tarihin konukseverliğini arayan politikacılar bir de tarih tarafından aranılan politikacılar vardır,” diyordu. “Glafkos Kleridis aranılanlardandı” diye açıkladı ve onu “Kıbrıs’ın büyük liderlerinin arasına” koydu. Bu nedenle, Nikos Anastasiadis’ın Filelefteros’daki röportajını okurken o anı hatırlamamak imkansızdı. Sadece bir kez daha sahte bir gerçeklik yansıttığı için değil: Ülkesi uğruna aktif kalma ihtiyacı duyduğunu, tam olarak ne ile suçlandığını anlayamadığını ve eylemleriyle çöküşün eşiğine getirdiği DİSİ’nin [Demokratik Seferberlik Partisi] yaralarını iyileştirmek için bizzat çaba göstereceğini belirtti. Ancak “Kleridis düşünce ekolüne” atıfta bulunması ve üstü kapalı olarak kendisini Glafkos Kleridis’ın halefi olarak sunma girişiminden dolayı, iki adamın karşılaştırılmasını kaçınılmaz hale getirdi.
Ancak onun yönetimi Glafkos Kleridis’ın yönetimiyle nasıl ilişkilendirilebilir? Kleridis, ’74’ten beri gerçekçi bir uzlaşı sağlamak amacıyla ortaya koyulan çabaları yönlendirmiş ve ara sıra ortaya çıkan popülizm örnekleri dışında, iktidarda olduğu sürece çözüm hedefine bağlı kalmıştı. Karşısındaki Akıncı değil de Denktaş olmasına rağmen, hiçbir zaman görüşmeleri terk etmedi ve hiçbir zaman iki devletten söz etmedi. Uygun koşullar oluştuğunda da, Türkiye’nin Avrupa’ya yönelmesinin ivmesini kullanarak ülkenin AB’ye katılmasını sağlamış ve ilk kapsamlı çözüm planını masaya koydu; ki Tasos Papadopoulos daha sonra bu planı ortadan kaldırmayı kendisine görev edinmişti. Halkı hiçbir zaman bölünmeyi sürdürmek için bir kalkan olarak kullanmadı, hiçbir zaman “herhangi bir çözümün destekçilerinden” bahsetmedi. Nikos Anastasiadis, ülkeyi yönettiği on yıl boyunca, “siyasi babasından” farklı olarak, pasaportlar konusunda AB ile doğrudan bir çatışmaya girmeye hazır olduğunu göstermiş ve statükoyu korumaya yönelik her türlü çabaya öncü olmuştu. Ülkenin MEB’sini ‘paylaştı’, işlevsellik meselesini BM kararlarına aykırı bir şekilde sergiledi ve Crans-Montana’da ivme yakalanmışken kalkıp gitti. Söylemleri ve eylemleriyle, herhangi bir [çözüm] olasılığını ortadan kaldırmak için her türlü çabayı gösterdi, toplum içindeki bölünmeyi derinleştirdi ve diğer hiçbir başkanın yapmadığı şekilde çözümün temelini sorguladı. 2004’te Tasos’a karşı duranların ona da karşı durmaları bir tesadüf değil. Tabi yıllar boyunca Glafkos Kleridis’e karşı duranlar da onun yanında durdu.
Anastasiadis dönemi ile Kleridis dönemi arasında yolsuzluk açısından nasıl bir ilişki vardı? Kleridis döneminde apaçık yolsuzluk örnekleri vardı. Ancak bunlar kurumsal bir nitelik taşımıyordu. Glafkos Kleridis, özel çıkar gruplarına hizmet etmek amacıyla yasaları esnetme çabasına öncülük etmedi. Ne de kendisinin ve yakın aile çevresinin faydalanması için [fırsat] pencereleri yaratıp muhafaza etti. Ayrıca hiçbir Başpiskopos Glafkos Kleridis’e “çalmayı bırakmalıyız” demedi. Anastasiadis yönetimi altında ülke dolandırıcıların yuvası haline geldi ve dünya haberlerinin merkezine yerleşti. Adı Pandora Belgelerinde geçti ve kendisi Avrupa Parlamentosu’nun yolsuzlukla ilgili kararında adı geçen ilk Cumhurbaşkanı oldu.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile ilgili konulara dair anlayışları açısından bu iki adamın ortak noktaları neydi? Glafkos Kleridis Anayasa’nın sınırlarını test etmedi. Ne de dokunulmazlığı normalleştirdi. Halkı veya bağımsız kurumları manipüle etmeye çalışmadı. Viktor Papadopoulos gibi medyada dolaşan veya kirli işlerini yapmaları için gazetecilerle temasa geçen adamları yoktu. DİSİ’yi de bölmedi. Siyasetten emekliye ayrıldığında siyasi bir ofis açmadı, nüfuzunu ve mirasını korumak amacıyla, yeni liderliğe kendi gündemini dayatmaya çalışarak güya partiyi birleştirme girişimlerinde bulunmadı. Kurduğu partiden ayrıldı ve Nikos Anastasiadis liderliğindeki yeni yönetimin yolunu bulmasına müdahale etmeden izin verdi.
İşte bu nedenle, partinin kurucusuna atıfta bulunması ve onunla özdeşleşme çabaları nedeniyle zor durumda kalan tek kişi [Anastasiadis’in] kendisidir. Çünkü ülkenin Cumhurbaşkanı olarak, Nikos Anastasiadis, Glafkos Kleridis’in siyasi varisi olarak değil, Tasos Papadopoulos’un siyasetini sürdüren biri olarak hareket etti. Kleridis’in bıraktıklarını değil, bölünmeyi destekleyenlerin bıraktıklarını sürdürdü. Bu yüzden tarih, onu anmayacak. Olur da [tarihte] anılırsa, bu gelecek nesillere “küçük amaçlara” hizmet eden bir politikacının bir ülkeyi nereye götürebileceğini hatırlatmak için olacaktır. Üstelik onu Glafkos Kleridis ve hizmet ettiği fikrin en büyük siyasi rakiplerinden biri olarak anacaktır. Partiyi dağılmanın eşiğine getiren ve Kıbrıs sorununun seyrini Tasos Papadopoulos’un arzuladığı şekilde belirleyen kişi olarak. Parti açısından değersiz. Tarih açısından değersiz. Ama her şeyden daha önemlisi, ülke açısından değersiz.
Kaynak: ANASTASİADİS: GLAFKOS KLERİDİS’İN EN BÜYÜK SİYASİ RAKİBİ