ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Her türlü siyasi kavramı bir kenara koyuyorum. Onur ve gurur, bir toplumun çimentosudur. Cumhurbaşkanlığı seçimi bize bunu bir kez daha hatırlattı. Uzun zamandır sancısını çektiğimiz bir doğumun başlangıcına tanıklık ettik. Unutturulmaya çalışılan toplumsal irade yeniden hayat buldu. Umut ışığı yandı. Bu daha başlangıç.
Geride kalan beş yıl, Kıbrıslı Türkler açısından sadece zaman kaybı değil; çürümenin, yalnızlaşmanın ve temsil krizinin derinleştiği bir dönemdi. Cumhurbaşkanının en temel görevi olan liderlik vasfı ortadan kalktı. Kıbrıs sorunu müzakerelerinde bir arpa boyu yol gidilmedi. Toplumun sesi bastırıldı, kurumlar siyasallaştı, hukuk devleti ilkesinin altı oyuldu.
İçeride her geçen gün biraz daha çökerken, dışarıda da yalnızlaştık. Dünya artık bizim adımıza konuşanların sözlerine inanmıyor. Çünkü bu inançsızlığın nedeni dış mihraklar değil; kendi iradesini başka merkezlerin onayına teslim eden anlayışın ta kendisi.
***
Bugün yalnız Kıbrıs değil, bütün bölge doğum sancıları çekiyor. Orta Doğu yeniden şekilleniyor; güç dengeleri, ittifaklar, uluslararası hukuk tartışmaları her geçen gün yeniden yazılıyor. Böyle bir tabloda Kıbrıslı Türklerin özne olma iradesini yeniden kazanması, tarihsel bir zorunluluk. Kendi gücümüze, hukuka ve evrensel değerlere bağlılık, bizi ayakta tutacak en sağlam zemin.
Demokratik değerlerin sorgulandığı bugünlerde, köşemize çekilmek yerine, irademize sahip çıkmaya ihtiyacımız var. Ama bu zemini sağlam tutmak kolay değil. Çünkü yıllardır siyaset, kurumlarıyla birlikte aşındırıldı.
Kural dışılık, kayırmacılık ve cezasızlık neredeyse yönetim biçimi haline geldi. Kamu yararı, kişisel çıkarın gölgesinde kaldı. Artık toplumun hiçbir kesiminin buna tahammülü kalmadı ve sonuç ortada. Sandıkta çıkan sonuç da bunu gösterdi.
***
Halk onuruna, emeğine, iradesine sahip çıkmayı seçti. Çünkü biliyoruz ki, mücadele etmekten vazgeçip oturursak hayat yerinde sayar; karanlık büyür, dönüşümler gerçekleşmez. Tarih, en zor şartlarda bile direnenlerin hikâyesidir. Bizimkisi de öyle olacak.
Bugün yaşananlar, kaybedenlerin dalgalı denizdeki son çırpınışları. Sandık güvenliğini tehlikeye atanlar, seçmen iradesiyle oynamaya çalışanlar, saygı kelimesini sözlüklerinden silenler. Hepsi tek tek gidecek. Toplumsal varoluş, onların çizdiği yapay tablonun çok ötesinde, çok daha derin bir gerçekliktir.
Dış politikada ise başka bir ders bizi bekliyor. Dünya değişirken biz yerimizde saydık. Hâlâ aynı ezberlerle, aynı sahte umutlarla oyalanıyoruz. Oysa gerçek ortada: ne bir ülke bizi tanıdı, ne de diplomatik yalnızlığımız azaldı.
Yeni dönemin temelinde adalet, liyakat, gerçek temsiliyet ve hukuka bağlılık olmalı. Çünkü değişim, bir seçim sonucundan fazlası. Bir zihniyet değişimi. Yeter ki irademizi kimsenin eline bırakmayalım. Değişim geldi ve bu kez, gerçekten biz kazandık.
Bu köşe yazısı ilk defa 21.10.2025 tarihinde yayımlanmıştır.




