ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Sosyal medyada Doros Polikarpu’nun [Çevirmenin notu: Göçmenleri desteklemek için çalışan bir STK olan KİSA’nın başındaki kişi] eski savaşçı ve EOKA Savaşçıları Derneği başkanı Tasos Sofokleous’a saldırdığı, uygunsuzdan başka bir şekilde tarif edilemeyecek bir paylaşım ve sonrasında yaşanan gelişmeler toplum içindeki ayrıştırıcı çizgileri bir kez daha doğrularken, özellikle siyasi açıdan iletişim yeteneğimizin tamamen eksik olduğu gerçeğini ortaya koydu. Geçmiş ve EOKA mücadelesiyle ilgili ciddi bir diyaloğa girme yeteneğimizin ve başka görüşlere hoşgörümüz olmadığını da.
DİSİ [Demokratik Seferberlik Partisi], ölmüşlerin anısına hakaret eden gönderileri son derece kabul edilemez olarak tanımlayarak kınadı ve şunları belirtti, “böylesi bölücü tavırlar toplumumuzun duygularını ve tarih bilincini tahrik eder, fanatizmi teşvik eder… EOKA’nın destansı mücadelesine saygısızlıktır ve bu mücadelede yer alanların anısına hakaret eder.” Mihalis Sofokleous da [eski DİSİ milletvekili] “bu (insan olmayan) varlığın hala etrafta özgürce dolaşıyor olmasının nedenini” sordu. Doros Polikarpu’nun yorumu kaba, ölçüsüz ve zamanlaması kötü olarak tanımlandı. Belki de bunların hepsiydi. Ancak neden çoğunluğun uygun göreceği şekilde düzgün, sınırlar içinde ve zamanlaması doğru olmalıydı?
Bu, ifade özgürlüğüne keyfi ve sorunlu bir şekilde sınırlar koymaya çalışan, son derece problemli bir tepkidir. DİSİ’nin hatırlattığı toplumsal tarih bilinci nedir ki ona meydan okuyamayız? Neyi içerir? Sağ bir parti olan bu partiye tüm bir toplumun tarih bilincini tanımlama sorumluluğunu kim verdi? Ne kadar destansı olursa olsun bir mücadele neden sorgulanamaz? Bu mücadeleye ne anlamda saygısızlık edilmiştir? Bir dönem veya onun kahramanları, yapmış olabilecekleri hatalar veya işlemiş olabilecekleri günahlar nedeniyle eleştirilemezleri mi? Bir bireyin olumsuz bir görüşünü ifade etmesi, ne zamandan beri herkesin anısına saldırı olur? Son olarak, bir kişi ne zaman konuşma hakkına sahiptir? (bir kişi, çoğunluk tarafından kabul edilmeyen bir görüşe sahip olup da bunu ifade edebilir mi yoksa bu hak sadece çoğunluğun görüşüne uygun görüşleri olanlarla mı sınırlıdır?) Ayrıca, bu kişi ne zaman etrafta özgürce dolaşabilir [dolaşma hakkına sahiptir]?
İfade özgürlüğü ve saldırganlık arasında açıkça sınırlar vardır. Bu hak, diğer haklar gibi, mutlak değildir. Ancak bu durumda, ortaya atılan hiçbir argüman, özel bir bakış açısının ifade edilmesinin bütüne verdiği zararın sonraki tartışmayı haklı çıkardığı konusunda bizleri ikna edemedi. Bilakis, DİSİ’nin açıklamasının bağnazlığı teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
Doros Polikarpu’nun sözleri gibi sözlerin, toplumsal tartışma açısından çok fazla (içerik bakımından) bir şey sunduğunu söylemek zor. Ancak [bu görüşlerin] ifade edilmeleri, toplumu refleks olarak kamplara bölseler de, susturulmalarından daha faydalıdır. Çünkü tam da bu pozisyonlar ve itirazlar arasındaki diyalektik – hatta bazıları için incitici görünen görüşlerin de yansıtılması – toplumsal evrimin ana aracıdır. Ama en önemlisi, bu görüşlerin ifade edilmeleri demokrasinin işleyişi için temel bir ilke ve ana önkoşullardan biri olan ifade özgürlüğünü tasdik eder. Özgürlük burada yatar: Bir kişinin başkaları tarafından aşırı, iğrenç veya hatta tehlikeli olarak kabul edilebilecek bir görüşü ifade etme hakkında. Kimseyi rahatsız etmeyen, ılımlı sözler söyleme hakkının savunmaya ihtiyacı yoktur.
Polikarpu’nun ifadesi veya DİSİ’nin açıklaması herhangi bir şeyi gösteriyorsa, o da tam olarak tarihi aklı başında bir şekilde tartışma yeteneğimizin olmadığıdır. Tarihin – her silahlı mücadelede olduğu gibi, kötü taraflarını da dahil ederek – zor ve rahatsız edici bölümlerini açmak ve yaraları iyileştirmek. Sonuç olarak, her olay, tarihî geçerlilik etrafında dönen anlamsız bir yüzleşmeye yol açar. Diyalektik ve argümanlar olmadan. Toplumsal tartışma onlarca yıldır küstahça slogan atılmasına indirgenmiştir.
Tasos Sofokleous’u tanımıyorum. Solculara yönelik saldırılarıyla ilgili suçlamaların gerçek olup olmadığını veya suçu Grivas’ın arkadaşı olması mıydı bilmiyorum. Tarihin bir parçası olan herkes gibi, bazıları tarafından onurlandırılacak, bazıları tarafından eleştirilecektir. Onu onurlandıracak olanlar, neden onu değerli bir kahraman olarak sınıflandırdıklarını açıklamak zorunda kalacaklar ve onu eleştirenler de, duruşlarını haklı çıkaran şeyleri açıklamak zorunda kalacaklar. Ancak toplum olarak yapmamız gereken tartışma Tasos Sofokleous’un ötesine geçmeli ve hayatta olmayan veya kahraman olarak kabul edilen kişilerin, bazıları tarafından sapkın veya hatta insanlık dışı olarak kabul edilen mücadeleler için eleştirilip eleştirilemeyecekleri sorularını ele almalıdır. Tartışmamız gereken tarihin birilerinin malı olup olamayacağıdır. İfade özgürlüğünün milli bilincin başladığı yerde son bulup bulmadığıdır. Nihayetinde çizgiler nerede çekilir? Bu çizgileri kim çeker? Bir kişi ne zaman özgürce dolaşma hakkına sahip olur? Cevapları açık olması gereken sorular. Ancak değiller. Çünkü basitçe, sorunumuz Doros Polikarpu veya Tasos Sofokleous değil. Sorunumuz, benimsemediğimiz her şeye karşı alerjik bir tepki vermemizdir. Kendi söylemimizi dayatma ihtiyacımızın önüne geçen her şeye karşı alerjik tepkimiz.
Kaynak: BİR KİŞİ NE ZAMAN ETRAFTA ÖZGÜRCE DOLAŞMA HAKKINA SAHİP OLUR?