ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Yasal bir zemini dahi bulunmayan, mimari projesi olmayan, elektriği kaçak olan, inşaatında bir emekçinin cinayete kurban gittiği, AKP tarafından kurdelesi kesilen, Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yasası‘nda bulunmayan, resmi olarak bir Başhekimi olmayan Acil Durum Hastanesi‘nin Yenidoğan Ünitesi‘nde yaşanan skandal sonrası yaşananlar da en az olayın kendisi kadar vicdan kanatıyor…
İlk günden itibaren olayın Sağlık Bakanlığı ve polis eliyle ailelerden gizlendiği, basına sızmasın diye ölen Mihrimah bebeğin ailesine bebeğinin öldüğünün dahi haber verilmediği gerçeği su götürmez şekilde ortada dururken, konuştuğumuz şey sadece “5 hemşire” oldu…
Birkaç garip taraf var; hemşirelere nefret kusan ve tek suçlu olarak onları görenler ile hemşireleri korumaya çalışanlar.
Kadın doğum süreciyle ilgili başta erkek olmak üzere her şeyi bildiğini sanan gazeteciler.
Toplumu kışkırtmak ve nefret saçmaktan başka bir işe yaramayan bağırıp çağıran sosyal medya fenomenlerinin reyting savaşı…
Bunlara ek bir de ilk günden beri sorgulanması gereken ve bilinçli şekilde hem toplumun hem de basının gündemine sokulmaması için çaba gösterilen işin “doktor” boyutu varken, hekim sendikaları ve birliklerinin hep bir ağızdan bir garip açıklama yapması eklendi.
Bu olayda bir emin olduklarımız, bir bildiklerimiz, bir de cevabını bilmediğimiz ve sormamız gereken şeyler.
Emin olduğumuz şey;
Böylesi bir skandal sonrası, fiili sorumluluğu olmasa dahi siyasi ve yetki sorumluluğu bulunan Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek, resmi olarak Acil Durum Hastanesi’nin bağlı olduğu Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Başhekimi Adil Özyılkan ve sözde hastanenin sözde Başhekimi olan Erol Uçaner’in istifa etmesi zorunluluğu.
Bildiklerimiz;
Hemşirelerin de avukatlarına anlattıklarından, ölen Mihrimah bebek ile diğer yaşam savaşı veren 6 bebeğe yapılan otopsi ve tahlillerden bebeklerin mamasına etil alkol karıştırıldığı ve bebeklerin hastalandığı.
Ayrıca o vardiyada çalışan hemşirelerin kim olduğu hatta alkolü kimin su ısıtıcısına koyduğu ve kimin bebekleri beslediği, etil alkolün su şişesinde ilgili üniteye geldiği…
Bilmediklerimiz;
- Etil alkol tam olarak hangi gün ve saatte su ısıtıcısına koyuldu?
- O suyla kaç bebek maması hazırlandı ve kaç bebek kaç kere beslendi?
- Bebeklerin hastalandığı tam olarak saat kaçta ve hangi hemşire tarafından anlaşıldı?
- Bebeklerin hastalandığını anlayan hemşire ilk kime haber verdi?
- Nöbetçi/ilgili hekim kimdi? Kendisine saat kaçta hangi hemşire tarafından bilgi verildi?
- Nöbetçi ilgili hekim saat kaçta geldi?
- Gelen hekim bebeklere hangi tahlil/analizleri yaptı?
- Gelen hekim Mihrimah bebek başta olmak üzere bebeklere nasıl müdahale etti?
- Mihrimah bebeğe yapılan müdahaleler neydi? doğru müdahale miydi?
- Mihrimah bebeğin otopsi raporunda çıkan “iki taraftan da giriş yapılmış” denilen durum solunum cihazının önce hatalı takılıp sonra düzeltildiğini mi gösteriyor?
- Yapılan analizler sonucunda çıkanlar neydi?
- Sağlık Bakanı olaydan tam olarak hangi gün ve saatte haberdar oldu?
- Bakan olayı öğrenmesinden sonra ilk iş olarak ne yaptı?
- Olay polise kim tarafından tam olarak hangi gün ve saat bildirildi?
- Olayı öğrenen polis ilk tahkikatı ne zaman ve nasıl başlattı?
- Aileler olayı tam olarak saat kaçta ve nereden öğrendi?
- Ailelere hemen haber verilmemesi talimatını kim verdi?
- Etil alkol neden kendi orijinal ambalajında getirilmedi?
Tüm bu sorular cevap beklerken, başta hekimin kim olduğunu ve Mihrimah bebeğe hatalı müdahale edilip edilmediğini sorgulayacak olan hekim birlik ve sendikaları neden kızgın bir açıklama yapıyor ve bu soruları sormuyor?
Koca koca meslek örgütlerini karalamak ne kadar hatalı ise koca koca meslek örgütlerinin de kendi üyelerini koruması o kadar hatalıdır.
Amaç burada hem fiili hem de dolaylı tüm sorumluları bulmak ve yargı önüne çıkarmak, sonrasında da bu sistemi nasıl düzgün işler hale getireceğimizi konuşmak, toplumsal bir farkındalık yaratmak olmalı.
Yoksa birileri hemşireleri, birileri hekimleri, birileri sistemi korudukça, diğer taraftan reyting savaşı yapanlar da doğrulanmamış saçma sapan bilgilere bir de kendi hadsiz yorumlarını ekleyip toplumsal nefrete sebep oldukça bu işin içinden çıkamayacağız…
Bu köşe yazısı ilk defa 01.11.2024 tarihinde yayımlanmıştır.