ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Üçlü görüşmede neler olacak ve BM Genel Sekreteri toplantıyı neden şimdi yapmaya karar verdi? Üç senaryo ve Kıbrıs sorunundaki olası gelişmeler…
Nikos Christodoulides, Ersin Tatar ve Antonio Guterres arasında yakında gerçekleşecek ve beklenenden çok daha fazla sürpriz ya da gelişmeyi ‘gizliyor’ olabilecek üçlü görüşme hakkında çok şey söyleniyor.
Aşağıda BM Genel Sekreteri’nin Üçlü Görüşme’yi ‘eğlencesine’ topladığı ‘senaryonun’, yani Üçlü Toplantı’ya gidip herkesin söyleyeceğini söylediği ve hiçbir şeyin olmadığı, sürecin bugünkü gibi devam ettiği (biraz donmuş, biraz ‘çözülmüş’, belki yeniden elçilerle temaslar, çabalar vs) senaryonun neden üç senaryodan biri olduğunu, ancak gerçekleşme şansı en az bulunan senaryo olduğunu analiz edeceğiz.
Üçlü görüşme, BM Genel Sekreteri’nin tüm paydaşlarla gerçekleştirdiği temasların ardından kararlaştırıldı. Tayyip Erdoğan, Kyriakos Mitsotakis, Nikos Hristodulidis ve Ersin Tatar ile toplantılar gerçekleştirildi.
Ve Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu kürsüsünden Federasyon tipi çözümün miadını doldurduğu ve artık çözümün Kıbrıs’taki iki tarafın Eşit Egemenliği ve eşit uluslararası statüsüne dayanması gerektiğini söylemesi, hatta Uluslararası Toplumu ‘KKTC’yi tanımaya çağırmasının ardından kararlaştırıldı.
Ve asıl soru şu: Bir şeyler değişti mi? Yaz aylarından bu yana bir şey değişti mi? Çünkü o zaman bile Üçlü Görüşmeden bahsediliyordu, ancak Türk tarafının Eşit Egemenliği bir önkoşul olarak ortaya koymasıyla Üçlü Görüşme sonunda kararlaştırılamadı ve ‘geleceğe yönelik beklentiler namına sorgulamada kaldı’. Daha sonra Üçlü Görüşme tekrar denendi ancak Türk tarafı yine olumsuz yanıt vererek Eşit Egemenlik şitlik masada olmadığı sürece görüşme için bir neden olmadığını söyledi. Ve biz yine geleceğe yönelik beklentiler namına sorgulamaya devam ettik.
Şimdi mi? Ne oldu? Ne değişti? Ve aslında Üçlü Görüşme gerçekten de Türkiye Cumhurbaşkanı’nın BM kürsüsünden yaptığı resmi açıklamalardan sadece birkaç gün sonra mı kararlaştırıldı? O açıklamalar ki, iyimserlikten eser bırakmayan (ya da belki de öyle değildir?)
Bu durumda akla gelen soru şudur: “BM Genel Sekreteri neden şimdi Üçlü Görüşme çağrısı yapmaya karar verdi?”. Bu soru karşısında da üç olasılık/senaryo bulunmaktadır.
Birincisi. BM Genel Sekreterinin Üçlü Görüşme çağrısını “mecbur kaldığı” için yaptığı söylenebilir, çünkü geçen yıl bazı hareketlenmeler oldu, çünkü Maria Holguín Cuéllar’ı kişisel elçisi olarak atadı, çünkü o da bir Rapor hazırladı ve tüm bunlar resmi olarak Üçlü Görüşmeye yol açması gerektiği için BM Genel Sekreteri de bunu yapmaya karar verdi. Yani bir çeşit eğlencesine mi? Eğer bir görüşmenin arzu edilen sonucu (ki bu görüşmelerin yeniden başlaması ya da en azından görüşmelere giden bir süreçtir) vermeyeceğini önceden biliyorsanız, o zaman bir Görüşme çağrısı yapar mısınız? BM Genel Sekreteri olarak daha önce canınızın yandığı bir mesele için sırf ‘Görüşme yapılması gerektiği’ savıyla zaman (hatta 2-3 saat) mı harcayacaksınız? ‘Belki’ denilebilir. Ve gerçekten de ‘belki’. Dolayısıyla bu üç olasılıktan biri olabilir. Ancak siyasi mantık bu olasılığın hiçbir ‘siyasi anlam’ taşımadığını ve en az geçerlilik şansına sahip olduğunu söyler, eğer görüşme herhangi bir gelişme yokken ‘sırf gerçekleşmiş olmak için gerçekleşiyorsa’. Yani, eğer görüşme gerçekleşir ve sonuç aynı şekilde biraz donmuş, biraz çözülmüş, belki yeniden kişisel elçilerle veya Kıbrıs’taki BM temsilcileri aracılığıyla bazı temaslar vs. vs. devam ederse.
İkincisi. İkinci senaryo, BM Genel Sekreteri’nin bu Görüşmenin (yani görüşmeler ya da diyaloğun yeniden başlamasına giden yolun) işe yaramayacağını önceden bilmesi ve kendisinin de ‘eli kolu bağlı kalmamaya’ kararlı olmasıdır. Ve burada da iki ‘alt senaryo’ vardır. A. İki tarafı dinlemek ve anlaşamayacaklarına göre, müzakerelerin nasıl yeniden başlatılacağına dair somut bir öneri sunmak (örneğin Holguín Raporu türü) ve her iki tarafa da hangi adımları atmaları gerektiğini söylemek, böylece bir ya da iki ay içinde ya da her halükarda bir zaman dilimi içinde görüşme masasına geri dönmelerini sağlamak. ‘Siz, Sayın Tatar, bir, iki, üç şey yapacaksınız ve siz, Sayın Hristodulidis, bu bir, iki, üç şeyi yapacaksınız’. B. İki tarafı da dinleyecek ve anlaşamayacakları için BM Genel Sekreteri olarak süreci sona erdireceğini ve burada bir çıkmaz ilan edeceğini açıklayacak, suçu ya bir tarafa ya diğer tarafa ya da her iki tarafa yükleyecek, ve bundan sonrası için Güvenlik Konseyi’ne gidecek.
Yukarıdaki senaryo, ister (a) ister (b) olsun, siyasi açıdan mantıklıdır. Ve en önemlisi, Kıbrıs sorununda ciddi bir gelişme olacaktır. Ya iki lidere özel talimatlar verilmesi ve liderlerin bir noktada yeniden bir araya gelmesi ya da bir çıkmazın ilan edilmesi sonucunda (hangisi olursa olsun) Kıbrıs sorununda çok ama çok ciddi bir gelişme olacaktır.
Üçüncü olasılık. Üçüncü olasılık ise BM Genel Sekreteri’nin Türk tarafından (hem T. Erdoğan, hem de E. Tatar) görüşmelerin yeniden başlamasını kabul edeceklerine dair güvence almış olmasıdır. Bu, Türk tarafının kamuoyu önündeki söylemleriyle tutarlı olmasa da, bir olasılıktır çünkü Türk tarafının genellikle kamuoyu önünde söylediklerini yapma konusunda bir geçmişi olabilir, ancak Kıbrıs sorunu söz konusu olduğunda, Tassos Papadopoulos ve Rauf Denktaş döneminde herkesin Türk tarafının hakemliği reddetmesini beklerken, sonunda kabul ettiği ve Kıbrıs Rum tarafına farklı bir yanıt için alan bırakmadığı hakemlik ‘blöfünün’ sicilinde kayıtlı olduğunu unutmayalım.
Hem bu senaryo, hem de ikinci senaryonun gerçekleşmesi halinde Kıbrıs sorununda büyük bir gelişme yaşanacağı aşikârdır.
Dolayısıyla, gerçekleri ortaya koyduğumuzda, Kıbrıs sorununda bir gelişme yaşanma şansının New York’ta yapılacak Üçlü Görüşme’den ‘hiçbir şey çıkmamasından’ daha yüksek olduğu açıktır. Yani, BM Genel Sekreteri’nin iki lidere görüşmelerin yeniden başlamasına yol açacak özel talimatlar vermesi, ya da bir çıkmaz ilan etmesi, hatta Türk tarafının Müzakereler’in yeniden başlamasını kabul etmesi ihtimali, Üçlü Görüşme’nin gerçekleşmesi ve BM Genel Sekreteri’nin sadece ‘iki taraf arasında mesafe bulunmaktadır ve çabalarımız sürmektedir’ deme ihtimalinden çok daha yüksektir. Yani genel ve belirsiz bir şekilde.
Tabii Guterres onları gerçekten eğlencesine davet etmediyse…