| Kıbrıs Sorunu |POLITIS

KIBRIS SORUNU YENİDEN HAREKETLENECEK Mİ? BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, ERDOĞAN İLE YAPACAĞI TOPLANTIDA KARAR VERECEK

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Müzakereleri yeniden başlatmanın anahtarı, Cumhurbaşkanı Hristodulidis’in iddia ettiği gibi “kaldığımız yerden devam etmek” değildir. Eğer durum böyle idiyse, masayı neden terk etmiştik? Tabii ki, KT tarafının iki devletli çözüm modelinin kayıtsız şartsız tanınmasına yönelik tutumu da tatmin edici veya daha da önemlisi dürüst değildir.

Kıbrıs sorununun başlangıcından bu yana yönetilmesindeki en büyük sorun, liderlerin ikiyüzlülüğü olmuştur. Spiros Kiprianu döneminden bugüne kadar “Kıbrıs sorununa BM kararları temelinde çözüm istiyoruz” iddiası halkın önünde sürekli olarak tekrarlandı. Ancak, KR tarafı somut bir müzakere için ne zaman davet edilse (Anglo-Amerikan-Kanada Planı, Gali Planı, Annan Planı, Downer’ın Yakınlaşmaları, Guterres Çerçevesi), [süreçleri] sonuna kadar götürme konusunda hazır olmadığını göstermiştir.

Özellikle 2004’ten sonra, [Rum tarafı] Annan Planı’nı KT’lerin (%65’lik) olumlu oyuna karşın %76 oy oranıyla reddettiğinde, uluslararası eleştirilere maruz kalmaya başlamıştı. KR’lar ne istediklerini bilmemekle, çözüm için siyasi iradeye sahip olmamakla, AB’ye katılmalarını kullanarak KT’leri izole etmekle ve en önemlisi AB-Türkiye ilişkilerinin derinleşmesini engellemekle suçlandı. Avrupalı bazı diplomatlar, Türkiye’nin Kıbrıs sorununa yönelik söylemi daha net olsaydı, daha az açgözlü olsaydı, tehditlerde bulunmaktan ve Osmanlı kabadayılığından kaçınsaydı, son yıllarda kuzeyde bir devletin tanınmasını kolayca başarabileceğini savunuyorlar.

Usta

Türkiye’deki rejimin KR’lar arasında güvensizlik yaratmaktan vazgeçememesi, siyasetçilerin bazı mantıklı ama aynı zamanda mantıksız korkuların arkasına saklanmalarına olanak sağladı. Ankara’nın öncelikli endişesinin Kıbrıslı Türklerin güvenliği değil, bölgedeki kendi çıkarlarının korunması olduğunu kanıtladığı her seferde, bu korkular daha da haklı hale geldi. Öte yandan, diplomatik kaynaklara göre, Türkiye her diyaloga girdiğinde önemli açılımlarda bulunmuştu. 2004 yılında, görüş ayrılığına düştükleri Rauf Denktaş’ı uzaklaştırdı ve iki bölgeli, iki toplumlu federal bir çözümü görüştü. 2017’de Crans-Montana’da, 1960 garantilerinin ortadan kaldırılması konusunun masaya getirilmesini reddetmedi, bu da Antonio Guterres’in raporunda, çıkmaza rağmen, [Türkiye’nin] Kıbrıs sorunundaki yapıcı rolüne atıfta bulunmasına neden oldu.

KR’ların umutlarını ve korkularını kullanan Nikos Anastasiadis, hem 2004 hem de 2017’de, Kıbrıs sorununda kaçamak konuşmanın ustası olduğunu kanıtladı. Aynı oyunu başkanlık seçiminde de oynadı. 2013 yılında, ekonomik krizin ortasında “Kıbrıs sorununun çözecek Cumhurbaşkanı” olarak seçildi. Çözüm herkes için büyüme getirecekti. 2017’de Crans-Montana’da müzakere masasını terk etti ve 2018’de Nikos Kotzias ile birlikte “Kıbrıs’ın Lübnanlaştırılmasını” engellemek için tekrar seçildi. Bazılarının özel çıkarları çözümle çatışıyordu zira KT’leri aralarına alarak pasaportlar ve gökdelenlerden oluşan pastadan pay almalarına izin vermek istemiyorlardı. Görev süresini iki devletli çözümden bahsederek tamamladı ve 2021’den bu yana Ersin Tatar’ın egemen eşitlik önerilerini dinliyoruz.

Cumhurbaşkanı Hristodulidis, adaylığını açıkladıktan hemen sonra ve seçildikten 7 ay sonra, Crans-Montana’da kaldıkları yerden müzakerelere devam etmeye hazır olduğunu söylüyor. Esasen, Guterres çerçevesinin 6 maddesinin tümünü kabul edip etmediği net değil. Bu nedenle, diplomatik kaynaklara göre, ” BM temsilcisi [Miroslav] Jenča’yı son Kıbrıs ziyareti sırasında nihai bir müzakere için hazır olduğuna dair ikna edemedi.” Genel Sekreterin [atayacağı] temsilcisinin görev tanımı hakkında görüş bildirecek konumda da değildi. [Siyasi] İklimi ağırlaştırmaya  devam ederken nasıl inandırıcı olabilir ki? Kıbrıs Cumhuriyeti, diyaloğun yeniden başlaması ve bir BM temsilcisi atanmasını talep ederken, Komisyon tarafından açık bir görüş belirtilmesine rağmen, geçiş noktalarında [araçlarda] yakıt kontrolü yaparak ve binlerce vatandaşa sıkıntı vererek Yeşil Hattı katı bir sınıra dönüştürdü. Aynı zamanda, geçiş noktalarının daha etkili işlemesi veya yeni geçiş noktalarının (Pile-Koççina [Erenköy]-Atienu [Kiracıköy] gibi) açılmasıyla ilgili sorunlar, sadece Türk ordusu değil, KR tarafının esnek olmaması nedeniyle de ilerleyemiyor. Örneğin, KR tarafı, KT’lerin açmak istediği Arçoz-Pile yolunu “ara bölgede askeri bir sınır ihlali ve bununla eş zamanlı olarak, çatışma çıkması halinde, Larnaka’nın ve havalimanının işgali için stratejik bir avantaj yaratılması” olarak sundu!

Dünyaya

Üzücü bir döngü ile karşı karşıyayız. Yapılan tüm tartışmalar ve ortaya çıkan endişeler, 2004 referandumlarından birkaç ay önce Tasos Papadopulos’un benimsediği yaklaşımı hatırlatıyor: Kofi Annan’a inisiyatifini hızlandırması için gönderilen bir mektup, diyalog başlatma isteği, takvimlerin ve arabuluculuğun kabul edilmesi ancak sonunda görüşmelerin sabote edilmesi ve gözyaşlarıyla bir ret.

2017’de Crans-Montana’da çıkan sonuç, bazılarının K/R’ların, 2004’ten bu yana reddettikleri federal bir çözümü ciddi bir şekilde müzakere etmediği argümanını öne sürmelerine olanak tanıyor. Bu koşullar altında ve zaman geçtikçe, Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu bazı argümanlar ve şartlar hem BM hem de AB tarafından makul ve gerçekçi olarak kabul edilmeye başlandı.

Açıkça görülüyor ki, Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitlik konusundaki pozisyonu, yani iki devletin kayıtsız şartsız tanınması kimse tarafından kabul görmüyor. Ancak egemen eşitlik, Kıbrıslı Türklerin federal bir devlet içindeki siyasi ve hukuki güvenliği anlamına geliyorsa, herkes bunu tartışmaya istekli. İşte BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, New York’ta Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sırasında arayacağı açıklama bu olacak. Cevaba bağlı olarak, New York’ta üçlü bir toplantının yapılıp yapılmayacağı ve yeni bir müzakere turunun yapılıp yapılmayacağı kararlaştırılacak. Ancak Jenča’nın Ankara’da, müzakerelerin hemen başlaması konusunda herhangi bir istek olduğuna dair bir algısı oluşmamış. Türkler, egemen eşitlik konusunda ısrar ediyorlar.

Kıbrıslı Türklerin talepleri

Egemen eşitlik, Türk ve Kıbrıs Türk politikacıları tarafından yapılan açıklamalara ve Kıbrıslı Türk müzakereci Olgun’un açıklamamalarına göre, sonucundan bağımsız olarak müzakerelerin inandırıcılığını ve çıktılarını koruyacak bir dizi Kıbrıs Türk talebi olarak özetlenebilir. Bilgiler, KR tarafının da bu konuyu çözmeye çalıştığını gösteriyor. Yeni bir müzakere turunda egemen eşitlik ne anlama gelebilir?

  1. 2014 Anastasiades-Eroğlu ortak açıklamasındaki gibi, Guterres çerçevesini içeren ve Kıbrıs sorunu konusunda stratejik bir anlaşma oluşturacak yeni bir bildiri durumunda, KT’ler siyasi eşitlikleri konusunda daha güçlü bir dil istiyorlar. Gelişim/dönüşüm ve partenogenez gibi yapıcı muğlaklık terimlerinin eş zamanlı olarak muhafaza edilmesini sağlayan ifadelerden daha da uzaklaşmak istiyorlar. KT’lerin “temel hakları” ile ilgili çözümler arayabilirler ki bu haklar ileride kullanılmak üzere saklanabilir.
  1. KT’ler için egemen eşitlik, yeni bir müzakere turunun başarısızlığı durumunda pratik ve aynı zamanda değerli bir şey anlamına gelebilir. KT’ler, KR’ların tıpkı 2004 referandumunda yaptıkları gibi, bir başka anlaşmayı daha reddetmeleri durumunda onlar için bir çıkış yolu olması gerektiğinde ısrar ediyorlar. 2004’te KR’ların “Hayır” oyu verdilerini ancak AB üyesi olan bir devlete sahip olmaya devam ettiklerini söylüyorlar. KT’ler Birleşmiş Milletler planına “Evet” demelerine rağmen sahte bir devlet olarak kaldılar. Tabii ki karşı bir argüman da mevcut. KT’ler, başka bir başarısızlık durumunda tanınma hakkına sahip olacaklarsa, zira tüm mesele bundan ibarettir, [çözüm konusunda] neden yapıcı olsunlar ki? Üstelik, 2004 ve 2017’den sonra bu argüman pek de güçlü değil gibi görünse de KR’lar neden  şantaj altında yeni bir müzakereye girsinler?
  1. Egemen eşitlik, egemen bir KT toplumunun kendi kaderini belirleme hakkını içeriyorsa, kulağa daha “makul” gelen şey, bunun potansiyel bir hak olarak, federasyon çözümünün başarılmasından ve uygulanmasından sonra geçerli olmasıdır. Bu hak, örneğin, birlikte yaşamanın 5 yıl boyunca sürdürülmesi ve birlikte yaşama isteği veya olasılığının bulunmadığı konusunda herkesin hemfikir olduğu bir durumda kullanılabilir. Bu durumda, üzerinde anlaşılan koordineli bir süreç aracılığıyla, KR’lar ya da KT’ler barışçıl ve sorunsuz bir şekilde çekilebilirler. Kimse eğer istemiyorsa bir devlette kalmaya zorlanmamalıdır, bu örneğin Büyük Britanya’da İskoçya veya Galler’in referandum yoluyla ayrılma hakkına sahip oldukları durum gibidir. 1960 Zürih Anlaşması’nda belirtilen ayrılma veya başka bir devlete katılma yasağı gibi çeşitli yasaklar 1963’te kâğıttan yapılmış bir evi gibi çöktü. Her durumda, bu ayrılma hakkı, Kıbrıslı Türklerin AB’nin tam üyesi olmaları durumunda ve İspanya’dan ayrılma talebinde bulunduğunda Katalonya’nın aldığı yanıta göre daha çok teorik bir nitelik taşır, veya her halükarda gelişi güzel bir şekilde kullanılamaz.

Özetle, bir müzakere turunu yeniden başlatmanın anahtarı, Cumhurbaşkanı Hristodulides’ın iddia ettiği gibi “kaldığımız yerden devam etmek” değildir. Eğer durum böyle olsaydı, Çavuşoğlu’nun garantör güçlerin başbakanlarının çağrılmasını talep ettiği bir sırada neden [görüşme masasını] terk ettik? Neden Crans-Montana’dan sonra Nikos Anastasiadis ve Nikos Hristodulidis, Nicos Kotzias’ın yönetiminde, Guterres çerçevesini bir felaket olarak sundular?

Kıbrıslı Türklerin egemen eşitliğin kayıtsız şartsız tanınmasına yönelik pozisyonu da kabul edilebilir değil. Altı yıl sonra, Guterres planı, diyaloğu yeniden başlatmak için muhtemelen ne yeterli ne de uygudur. Elbette, Türk pozisyonu da egemen eşitlik konusundaki şekliyle, ülkemizi yeniden birleştirecek bir müzakerenin yeniden başlatılması için olgunlaşmış bir teklif değildir. Gerçek başkadır ve kesinlikle ahlaki değerleri hiçe sayan taktikler kullanılarak tarif edilmemekte veya anlatılmamaktadır.

Muhtemelen sorumlu bir müzakere için hala uzun bir yolumuz var. Sorumlu liderler bulunmasına ciddi bir talep var.

Kaynak: KIBRIS SORUNU YENİDEN HAREKETLENECEK Mİ? BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, ERDOĞAN İLE YAPACAĞI TOPLANTIDA KARAR VERECEK

 

image_printPrint
DIONYSIS DIONYSIOU | POLITIS
Politis Gazetesi Direktörü. Limasol'da doğdu, AUTH (Selanik Aristoteles Üniversitesi) ve Queens College NY'da tarih eğitimi aldı. Gazeteciliğe 1986 yılında başladı, gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda çalıştı. 1999'dan bu yana Politis gazetesinde Yayın Danışmanı ve 2016'dan itibaren de Direktör olarak görev yapmaktadır. Lefkoşa'da yaşamaktadır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR