| KIBRIS SORUNU |KIBRIS POSTASI

KIBRIS SORUNUNDA BİR KEZ DAHA AYNI ŞARKI: “EYLÜL’DE GEL…”

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Yunanistan Başbakanı Kriakos Miçotakis bugün Kıbrıs’a geliyor. Geçen hafta Çarşamba günü yapılması beklenen ziyaret, Yunanistan’ı ve özellikle de Rodos başta olmak üzere irili ufaklı adaları kasıp kavuran yangın felaketi yüzünden bugüne ertelenmişti. Bu makale vasıtasıyla Yunan halkına geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Öte yandan Miçotakis, geçen ay yapılan seçimlerde en büyük rakibi Syriza’yı ikiye katladığı için siyaseten hem rahat hem de güçlü bir pozisyonda adaya geliyor. Aynen bu ayın ilk yarısında Vilnius’taki NATO zirvesinde ‘çok iyi geçen bir görüşme’ yaptığı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi.

Türk-Yunan ilişkilerinin tarihine bakarsanız görüşme sonrası yapılan karşılıklı açıklamalarda ‘çok iyi’ ifadesine pek sık rastlayamazsınız. Ancak o görüşme bu nadir siyasi olayın gerçekleşmesine vesile olurken, adanın iki ‘anavatanının’ uzun geçen gerginliğin ardından bir ‘bahar havası’ yaşadığı sanırım yanlış bir tespit olmaz.

İşte o toplantıda, yakın seçimin muzaffer komutanı eli güçlü iki lider, geleneksel Türk-Yunan gerginliğinden öteye hem Ege’de hem de Doğu Akdeniz’de iş birliğinden söz edip, uzun yıllardır devam eden istişari görüşmelere hız katma konusunda uzlaştıkları için bugün adada olacak olan Miçotakis’in vereceği mesajlar bu bağlamda önemlidir.

Burada bir parantez açıp, bundan 10 gün önce 20 Temmuz için adaya gelen Erdoğan’ın özellikle de resmi geçit töreninde yaptığı sert konuşmaya bakacak olursak, Miçotakis’in de aynı sertlikte cevap vermesi muhtemel. Ama Miçotakis aynı Erdoğan’ın o ziyaret sonrası Türkiye’de yaptığı açıklamaları, özellikle de geçen gün Bakanlar Kurulu sonrası sarfettiği “çözüm için elimizi aynen Annan Planı’nda olduğu gibi taşın altına koyarız” ifadesini göz önüne alarak konuşursa, benzeri bir mesaj gelebilir.

Parantezi kapatırsak, Miçotakis, öğle saatlerinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis tarafından kabul edilecek. İkili, görüşme sonrası ise ortak muhtemelen bir basın toplantısı da yapacak.

Rum lider de aynen Miçotakis ve Erdoğan gibi yakın tarih seçim galibi olarak eli güçlü bir şekilde denklemde yer alıyor. Dahası, seçildiği Şubat ayından itibaren müthiş bir diplomatik atak içerisinde. Önce AB, sonrasında da BM üzerinden etkin bir diplomasi yürütüp, özellikle de CV’si son derece sağlam yeni Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos gibi atak adamlarla yola çıkan Hristodulidis en azından şunu başarmış durumda: Kıbrıs sorunu tarihinde bir ilk olarak aynı anda hem BM’nin hem de AB’nin, Kıbrıs sorunu için bir özel temsilci atanması konusunu konuşuyoruz.

Gelinen bu durum, iki devletli çözüm üzerinde ısrar edip, ‘eşit egemenliğimizi tanımazsanız masaya oturmayız. Bu yüzden bu şart kabul edilmeden BM temsilcisi atanmasını gereksizdir” diyen Türk tarafını baskı altına almış durumdadır. Çünkü Türk tarafı, “Kıbrıs ve Yunanistan AB üyesidir, bu yüzden de AB taraftır, temsilci atanması kabul edilemez” şeklinde bir pozisyonla AB temsilcisine de karşı çıkmaktadır ve bu hiç iyi bir şey değildir.

Zira bu durum Türkiye’nin çok önem verdiği, ekonomik olarak çok ihtiyaç duyduğu Gümrük Birliği güncellenmesi ve vize serbestisi meseleleri konusunda büyük sıkıntılar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Hristodulidis’in aslında bu direkt arabuluculuk görevine pek bir gönülsüz yaklaşan AB’yi işin içine çekmeyi başarıp, özel temsilci tartışması yaratması, Türk tarafının en azından Genel Sekreter Antonio Guterres’in özel bir temsilci atamasına kabul verdiğinin yolunu açmış gibi görülmektedir, nitekim bu yönde haberler yazılıp çizilmiştir.

Tüm bu gelişmeler ve mesajlar havada uçuşurken, adada da önemli bir görüşme yaşandı, Ersin Tatar ile Nikos Hristodulidis, geçtiğimiz Cuma günü Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) laboratuvarını ziyaret etti. İkili, görüşme sırasında samimi bir görüntü çizerken, başta AB ve BM olmak üzere diplomatik çevreler de durumu ‘çözüm sürecinin başlaması yönünde önemli bir ilk adım’ olarak değerlendirdi. Ben de buna ‘iyi niyetli bir iyimser’ olarak katılmak istiyorum ama yemin ettim, ilk kurşunu ben atmayacağım, o yüzden bir miktar kayıtsız kalmaya çalışıyorum.

Rum liderin görüşme sonrası yaptığı açıklamalara geçmeden önce, belli ki Ersin Tatar da benim gibilerin ‘umut dolmasını’ istemiyor olsa gerek, peş peşe üç ayrı açıklama yaparak ortaya çıkan iyi algıyı yıkmaya çalıştı. Önce görüşmenin hemen sonrası, sonra ertesi gün ve akşamı. Hepsinin de özetle ortak başlığı şuydu: “Bu görüşme insani bir görüşmeydi, Rumların ve diğerlerinin ‘sürecin ilk adımıdır’ imaları yanlıştır, egemen eşitliğimiz kabul edilmezse biz yokuz.”

Arada Kudret Özersay’ın attığı “KŞK’da kayıpların kalıntılarının önünde poz verdiniz, ağırıma gidiyor” şeklindeki can simidi açıklamasıyla birlikte kendine akacak bir kanal da bulan Tatar’ın zorda olduğu muhakkaktır. Özersay’ın bana göre son derece gereksiz açıklaması sonrası basına bol bol daha önceki ziyaretlerden liderleri yansıttığı (Akıncı-Anastasiadis, Desmon Tutu vs.) fotoğrafları servis eden Tatar’ın ofisi görüşmede neler konuşulduğu mevzusunu unutturmayı bir yere kadar başarmış olabilir. ‘Çözümün lokomotifi’ Ana Muhalefet partimizin KKTC’nin sorunları içinde boğulmuş ve Kıbrıs sorununda geldiği vasıfsız hali nedeniyle çok da gündeme gelemeyen görüşmede yaşananları Rum basınındaki kaynaklardan öğreniyoruz. Bereket versin.

Geçtiğimiz hafta ‘yaşlılıktan emekli olan’ ancak bu hafta mucizevi bir şekilde yeniden gençleşerek geri dönen Özel Temsilci Ergün Olgun hocamızın da boy gösterdiği etkinlikte özetle çok dikkat çeken iki şey oldu.

Bunlardan birincisi, Hristodulidis’in, Tatar’a yaptığı ve uzun zamandır konuşulan Hakikat Komisyonu kurulması teklifidir. Rum basının iddiası, Hristodulidis’in yaptığı bu teklife cevabın Tatar’dan değil, Ergün Olgun’dan geldiği şeklindedir. Akıllara bir zamanlar yaşanan Derviş Eroğlu-Osman Ertuğ polemiğini getiren iddiaya göre, teklif üzerine Ergün Olgun’un Tatar daha cevap vermeden araya girip “bu ancak çözüm sonrası değerlendirilebilir” demiş, yani reddetmiş. Elbette, görevden gidişi ve sonra sürpriz bir şekilde geri dönüşü konusunda bir çok komplo teorisine konu olan Ergün Olgun’un yaptığı hareket diplomatik açıdan hoş sayılmaz. Ancak Tatar’a nazaran süreç hakkında çok tecrübeli olan Olgun’un böylesi bir konuda verilecek ‘evet’ ya da ‘hayır’ cevabının yaratacağı komplikasyonları öngörmesi, diplomatik bir dil kullanması biraz olsun normal karşılanabilir.

Öyle ya da böyle, adada iki toplum arasındaki düşmanlığın en temel kaynağı olan karşılıklı cinayetlerin aydınlanması, sorumlularının adalete hesap vermesi meselesi kağıt üzerinde bulunacak her türlü siyasi çözümden daha önemlidir. Buna kısaca barışın inşası süreci diyoruz ve her ne kadar dünyada bir takım kötü örnekleri olsa da, böylesi bir komisyonun son derece önemli (ve de gerekli) olduğunun altını çizmek istiyorum.

Tekrardan KŞK ziyaretine dönecek olursak, ikinci önemli gelişme yine Hristodulidis’in yaptığı, Eylül ayında New York’ta yapılacak yıllık BM toplantıları çerçevesinde Guterres’in de katılımıyla bir üçlü zirve teklifidir. Rum basını, Tatar’ın bu teklifi kabul ettiğini yazmaktadır. Her iki mesele de basına yansımıştır ve Tatar’dan herhangi bir yalanlama ya da doğrulama gelmemiştir. Bu durumda her iki konuyu da doğru kabul ediyoruz.

Yani özetle iki önemli gelişmeyle karşı karşıyayız: 1-Eylül ayı başında BM özel bir temsilci atamaya hazırlanmaktadır. 2-Muhtemelen Eylül ayının son günlerinde, BM Genel Merkezinin 38.katında, Guterres-Tatar-Hristodulidis üçlü zirvesi yapılacaktır.

Lafın kısası, makalemin sonunda, benim yazmaktan, sizin de okumaktan gına geldiği bir takım tarihsel beylik laflarını etmeden geçemeyeceğim.

Özetle toparlarsak, Kıbrıs sorununda perde gerisinde ve önünde büyük bir hareketlilik yaşanmaktadır. Konuyla ilgili en azından benim güvendiğim bir takım kaynaklar çok büyük şeylere gebe olduğumuzu söylemektedir. Evet biliyorum, yukarıda ‘umutlu değilim’ diye bir imada bulunmuş olabilirim ama makaleyi düzeltmek için tekrar tekrar okuyunca, kendimi biraz şımartma ihtiyacı da hissetmiyor değilim.

Velhasıl, Doğu Akdeniz, NATO, Rusya-Ukrayna savaşı, İngiltere, ABD ve AB ekseninde yaşanan büyük hareketlilik, özellikle de dev bir ekonomik krizle boğuşan Türkiye’nin AB ile ilişkileri açısından çok kritik bir döneme girmiş durumdayız.

2020 sonrası süreçten ‘kaybedilen’ Kıbrıs Türk tarafının çok düşük profile indiği bu dönemde yaşanacak olanlar, olası iyi ve kötü senaryolar, sadece bizim değil, çocuklarımızın geleceği açısından bir takım büyük sonuçları ortaya çıkarabilir.

Kaynak: KIBRIS SORUNUNDA BİR KEZ DAHA AYNI ŞARKI: “EYLÜL’DE GEL…”

 

Share:
ULAŞ BARIŞ | KIBRIS POSTASI
Ulaş Barış, 1 Mayıs 1973 İstanbul doğumluyum. Köşe yazarı, programcı, editör, muhabir, haber müdürü, tashihçi gibi her türlü görevde ve bir çok kutuluşta çalışmış birisiyim. Yaşadığımız (içte ve ada genelinde) tüm sorunların anasının Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü olduğunu biliyorum. Haliyle çözülmesi için kendimce uğraşıyorum. Bir sürü başarısız zirvede bulundum ama er geç bir başarılısında bulunacağıma eminim. DAÜ Siyasi Bilimler mezunuyum. Bunun dışında 30 yıldır sahnelerdeyim, yaşlı ama yılmayan bir müzisyenim. Long Live Rock and Roll!

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR