ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Ne açılışta dillendirildi bu hakikat, ne de öncesinde bir cümle kuruldu tapuya dair.
“Külliye”nin mülkiyeti, üzerine turkuaz rengi kalın perdeler çekilmiş bir sır gibi duruyor hâlâ.
Elbette araştırdık.
Döküldük haritalara, koçanlara, yıllanmış kayıtlara…
Ve karşımıza çıkan tablo: 639 bin 475 metrekarelik karmaşa!
Toprağın önemli bölümü Ermeni bir aileye ait. Hak sahipleri yurt dışında yaşıyormuş; ulaşmışlar, satın almayı denemişler ama uzlaşamamışlar.
Bunlar kulağımıza çalınan sözler.
Duyumdan öteye geçemeyen bilgiler.
Kimse net konuşmuyor.
Kimse “işte budur” diyemiyor.
Utangaç, mahcup…
Ama biliyoruz:
Bu dev yapının toprağında, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni’nin adı yazıyor!
9 dönüm 2 evlek arazi ise Kıbrıslı bir Türk’e ait, özel mülkiyet…
Mal sahibi, 1973’te buraları satın almış. Bir yıl sonra asker bölgeyi tellerle çevirmiş. Külliye inşaatı öncesinde ise istimlak kararı çıkmış. Sonra da dava konusu olmuş…
Bu saydıklarımız kuzey bölümü: Yani açılışı yapılan “Cumhurbaşkanlığı” ve “Meclis.”
Peki ya karşısı?
O “Millet Bahçesi” denen yer?
Parkı, camisi, yürüyüş yolu…
Oralar da Kıbrıslı Rum toprağı!
Ama oraya dair sorumuz daha keskin:
Kime ait?
Kimse bilmiyor.
“Taşınmaz Mal Komisyonu”, bu konuda toplumu ve dünyayı aydınlatır mı acaba?
Muhakkak ki kokusu çıkar yakında…
***
Tam da “mülkiyet” sorunu böylesine gündemdeyken…
En azından ihtilafsız ve sorunsuz bir yerde yükselmeliydi binalar…
Ama zaten inşaat kaçak, proje meçhul, mimar “istisnai yurttaş”, ne kadar tüzük, teamül varsa hepsi ayaklar altına alınmış…
Belediyenin dahi kontrolüne verilmeyen bir “yeşil alan.”
Tüm bunlar içinde, kimin umurunda tapusu, koçanı, hakkı, hukuğu…
***
Kıbrıslı Rumlara ait çok sayıda mala, mülke, ganimete sahip olanlar…
Hele de “eşdeğer” karşılığı yoksa…
Şimdi soruyorlar:
“Güneye geçersek tutuklanma ihtimalimiz var mı?”
Şimdi şimdi sanmam da…
Böyle giderse tehlike büyük elbette…
Çünkü ortada bir sorun var ve hem masaya oturmaz, hem çözüm istemez, hem de toprağı tanımazsan… Yani diplomasinin ve müzakerenin yerini fetih zihniyeti almışsa…
O zaman geriye ne kalıyor?
“Federal çözüm görüşmem, müzakere etmem, Birleşmiş Milletler zemini tanımam” diye böbürleniyorsun ya…
“Ayrı devletim var, gel benimle işbirliği yap…”
O da şimdi sana şöyle diyor:
“Senin o ‘devlet’ dediğin yerin toprağı benimdir.”
“Yalan” diyemiyorsun!
Bu işin asıl sorumlusu; bölücü, ayrılıkçı, ilhakçı siyasi liderliktir.
Onlar değişmedikçe ve bu zihniyet gitmedikçe…
Güneye de geçemeyecek insanımız,
Avrupa’ya gitmeye de korkacak…
“Avrupa Tutuklama Emri” endişesiyle iyice hapsolacak buralara…
Eğer bu siyaset değişmez ve çözüme ulaşılmazsa…
Hep sürecektir risk, huzursuzluk, yalnızlaşma, kaygı…
“Külliye”nin tapusuna gelince…
İster misiniz, caminin toprağı kilise malı çıksın bir de!
“Rumcu” mu ne bunlar?
Bu köşe yazısı ilk defa 05.05.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: “KÜLLİYE”NİN TAPUSU KİMİN?