ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Yeni dönemde Kıbrıs meselesi en iyi ihtimalle kimseyi ilgilendirmeyen bir mesele, en kötü ihtimalle de ne pahasına olursa olsun çözülmesi gereken sinir bozucu bir sorun haline gelmektedir.
“Bir palyaço saraya taşındığında kral olmaz. Saray bir sirke dönüşür.”
Trump ve Vance’in canlı yayın sırasında, ülkesi üç yıldır saldırı altında olan bir lidere karşı barış adına yaptıkları zorbalık yalnızca rahatsız edici bir an değildi. Bildiğimiz bir dönemin şiddetli kapanışına ve siyasi holiganizmle karakterize edilen yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu. Güç, etik ve siyasi doğruculuktan uzak, uluslararası hukuku gereksiz bir yük, dost ülkeleri ise uzun bir potansiyel kurban listesindeki seçenekler olarak gören politikacılar tarafından ele geçirildi.
Geçtiğimiz günlerde yapılan bazı açıklamalar, Kıbrıs’ın siyasi elitlerinin Trump’ın seçilmesinin getirdiği değişikliklerin büyüklüğünü kavrama konusunda ne kadar hazırlıksız olduğunu teyit etti. İlk olarak Savunma Bakanı “Politics Otherwise” programında, Amerika’nın dış politikasının kimin Başkan olduğuna göre değişmeyeceğine dair kesin ifadeler kullandı. Birkaç gün sonra Amerika’dan konuşan Averof Neofytou, daha iyiye doğru değişim gösteren bir ülke imajı tarif etti: “Garson, bahşişler artık vergilendirilmeyeceği için vergi indirimlerini dört gözle beklerken, işadamı dükkanının dolu olduğunu ve müşterilerin daha fazla harcama yaptığını görüyor. ABD’deki dramatik değişim, siyasetin insanların günlük yaşamlarına geri dönmüş olmasıdır” diye yazdı. Avrupa’nın Amerika’yı örnek almasını ve kendi MEGA’sını (Make Europe Great Again) yaratmasını umduğunu ifade etti. Bu görüşler, Kıbrıs’ın bugün ne kadar istikrarsız bir konumda olduğunun anlaşılamadığını göstermektedir.
Başlangıçta tartışmalar yeni siyasi etiğe odaklanmıştı. Bir başka süper güç, dünyanın son birkaç on yılda üzerine inşa edildiği ilkeleri bir kenara bırakıyor ve modern bir diktatörlük gibi davranıyordu. Anayasanın sınırlarını zorluyor, siyasi muhaliflerinin peşine düşüyor, keyfi bir şekilde görevden almalar yapıyor ve kilit pozisyonlara, hizmet etmeleri istenen rollerle hiçbir alakası olmayan, çoğu açık çıkar çatışmalarına sahip arkadaşlarını atıyordu. Aynı zamanda, en yakın ekonomik müttefiklere bile gümrük vergileri uygulayarak ve dış politikayı ticarete dönüştürerek uluslararası ilişkiler ve ekonomiyi revize etme sürecini başlattı.
Ancak, tehlikeli bir ideolojik temel oluşturmanın ötesinde, bu, pratikte oldukça tehlikeli bir siyasi emsal oluşturdu. Trump’ın Ukrayna meselesine yaklaşımı, her türlü numaranın artık nasıl terk edildiğini göstermektedir—sınırların revize edilmesi, orta yol arayışının sona ermesi, etik ve adaletin marjinalleşmesi ve gücün, dış politikanın tek olmasa da birincil özelliği haline gelmesiyle birlikte. Rusya’nın işgaline karşı Batı’nın dinamik ve birleşik bir tepki vermesini sağlayan ‘devletlerin toprak bütünlüğüne mutlak saygı gösterilmesi’ ilkesi kolayca terk ediliyor.
Bu bağlamda Kıbrıs meselesi en iyi ihtimalle kimseyi ilgilendirmeyen bir mesele, en kötü ihtimalle de—Trump Türkiye gibi bir güce ihtiyaç duyduğuna karar verirse—ne pahasına olursa olsun çözülmesi gereken rahatsız edici bir sorun haline geliyor. Ukrayna gibi önemli bir Avrupa meselesini bu şekilde ele almaya hazırsa, risklerin çok daha düşük olduğu Kıbrıs’ta benzer şekilde davranmaktan neden çekiniyor? Ukrayna’yı teslim olmaya ve sahadaki gerçekleri kabul etmeye zorlamak için her türlü yardımı derhal kesmeye hazırsa, Kıbrıs’ı da benzer bir teslimiyete kolayca yönlendirmeyeceğine bizi inandıran nedir? Benzer şekilde, gerçekçi bir şekilde kaybedilen toprakların geri verilemeyeceğini ve Kıbrıs sorununun çözümünün Amerika ile Türkiye arasında varılacak bir anlaşmanın sonucu olacağını, ve Kıbrıs’ın da bunu kabul etmeye zorlanacağını kabul etmemiz gerektiği nasıl söylenemez?
Nikos Hristodulidis yönetimindeki Kıbrıs, belki de haksız sayılmayacak bir şekilde, tüm diplomatik çabalarını Batı ile ilişkilerini güçlendirmeye odaklamıştır. Bu bağlamda, sık sık uluslararası hukuku bir kenara bırakarak, açıkça İsrail’in yanında yer aldı (diğer Avrupa ülkeleri ateşkes için bastırırken bile) ve Batı yönelimini Amerika ile denk tuttu. Şu anda, yakında kendilerini karşıt kamplarda bulabilecek iki Batı kutbuyla karşı karşıyadır. Bu dengede nasıl bir yol izleyeceği hem zor hem de belirleyici olacaktır. Kıbrıs Amerika ile karşı karşıya gelmeyi göze alamaz ama aynı zamanda holiganlarla ittifak kurmayı da göze alamaz. Çünkü savunması gereken tek şey adalettir. Bu da bugün ne Amerika ne de İsrail tarafından temsil edilmektedir. Ama her şeyden önce, ciddiyet ortaya koymalıdır. Bu zamanlar iç tüketime yönelik dış politika için uygun değil. “Başkan Trump’ın yakın bir ortağıyla görüştü” şeklindeki sızıntı haberler, bu ortamda ezici olabilecek potansiyel gelişmeleri gizleyemeyecektir. Türkiye’nin Ukrayna’daki rolüne ilişkin protestoların da zamanı değil. İkilemler önemli görünebilir, ancak seçimler açık olmalıdır.
Bu köşe yazısı ilk defa 09.03.2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Kaynak: SİYASİ HOLİGANİZM ÇAĞINDA