ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kıbrıs’taki siyasi aktörler Guterres’in New York’taki akşam yemeği davetine çok yüzeysel yaklaşıyor gibi görünüyor. Tatar kendi pozisyonunda ısrar ettiği sürece hiçbir şey olmayacağı düşünülüyor. Elbette “tuzaklara dikkat” diyorlar, böylece işler farklı bir şekilde sonuçlanırsa bir mazeretleri olacak.
Bugün yaşananlar, Cumhurbaşkanı Tassos Papadopoulos başta olmak üzere tüm siyasi liderliğin, Denktaş’ın o dönemki Genel Sekreter’in tüm önerilerini reddedeceğinden emin olarak New York’a gittiği 2004 Şubat’ını anımsatıyor. Tahminlerinin doğrulandığı ilk toplantıdan memnun döndüler. Ancak Denktaş’ın, tabii ki Ankara’nın talimatıyla, her şeyi tersine çevirdiği ve liderlerin onayı dahi olmadan bir zaman çerçevesini, hakemliği ve referandumları kabul ettiği ikinci bir toplantı oldu. Siyasi liderliğimiz neye tosladığını bilmiyordu ve bu darbe o kadar ağırdı ki Kıbrıs sorununun bir sonraki kritik aşamasına ilişkin düşüncelerini açıkça etkiledi.
Antonio Guterres aylar süren çabalarının ardından davetinin her iki tarafça kabul edilmesini sağlamayı başardı. Birkaç gün önce Hristodulidis ve Tatar ile görüşen Genel Sekreter’in 15 Ekim akşamı dışarı çıkmak için sadece arkadaş aradığı izlenimini mi ediniyoruz? Belli ki bu akşam yemeğinin sürpriz bir tatlısı olacak. Bu da Sayın Guterres’in işlerin nasıl ilerleyebileceğine ilişkin kendi tavsiyelerinden başka bir şey değil. Görünüşe göre bu tavsiyelerin hepsi Maria Angela Holguin’in Temmuz ayında kendisine sunduğu raporda yer alıyor. Sayın Holguin’i hatırlıyor muyuz? Hatırlamakta fayda var çünkü aylarca arka planda kaldıktan sonra yeniden gündemde olacak.
Sayın Holguin’in fikirleri nelerdir? Bugüne kadar kimse bunu kesin olarak öğrenemedi; bu da Guterres’in davetini daha da önemli kılıyor. En azından Genel Sekreter’in kişisel temsilcisinin arka plana geçmeden hemen önce açık mektubunda bize ne söylediğini hatırlayalım:
- “Geçmişte karşılanmayan beklentiler yaratan, ve daha büyük anlaşmazlıklar ile hayal kırıklıklarına yol açan çözümlerden uzaklaşmak önemlidir.”
- “Şimdi, ortak bir geleceğin tüm Kıbrıslılara büyük fırsatlar getireceğine inanarak daha farklı düşünmeliyiz.”
- “Acı dolu bir geçmiş tekrar tekrar öğretildiğinde, insanların değişime açık olması ve daha iyi bir gelecek için umutlu bir alternatife inanması imkansız hale gelir.”
- “Kararlılığım sona ermedi, uygulanabilir bir çözüm için alternatif çözümleri değerlendirmeye devam edeceğim.”
Tüm bunlar “alternatif çözümler” çağına girdiğimize işaret ediyor. Bunların çözümün şekliyle (ki bu muhtemelen geleceğin gidişatına bırakılacak) değil, metodolojiyle ilgisi var. Örneğin, Tarihi farklı bir şekilde öğrenme sürecine girmeye hazır mıyız? Üniversiteler, Hastaneler, Spor, Polis, İtfaiye ve Sayın Holguin’in açıkça belirlediği diğer birçok alanda işbirliklerini tartışmaya hazır mıyız? Yoksa tırnak işareti (“”) siyasetine ve sözde-devletin tanınması korkusuna sadık mı kalacağız?
Genel Sekreterin elinde her iki tarafa karşı silah bulunmadığını da düşünmeyelim. “Hayır”lar Güvenlik Konseyi’ne iletilecek. Bunlar iki olursa, “başka çözümleri” tartışmaya açma ihtimali göz ardı edilmiyor. Tek kalırsa, her iki taraf da kararlarının sorumluluğunu üstlenecektir.
Kaynak: TATLILI BİR AKŞAM YEMEĞİ