ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
İşgal altındaki topraklarda dün yaşanan değişimin özü ve can sıkıcı soru
Tufan Erhürman’ın zaferiyle birlikte yarın veya ertesi gün anlamlı görüşmelere geri döneceğimizi düşünen varsa, o kişi hayal dünyasında yaşıyor demektir. Tatar’ın yenilgisinin Crans-Montana’ya geri döneceğimiz anlamına geldiğini düşünen varsa, hayal kırıklığına uğrayacaktır. Ve Erhürman ile Türklere ait garanti ve askerlerin sihirli bir şekilde müzakere masasından kaybolacağını düşünenler, açıkçası hayal görüyorlar.
Öyleyse muhalefet liderinin zaferi neden bu kadar coşku yaratıyor? Şimdiye kadar sahip olduğumuz tabloyu değiştiren birkaç unsura bakalım:
- Erhürman, kutuplaşmış seçim öncesi ortamında dengeli bir tutum sergilemeye çalışsa da, iki devletli çözüme karşı çıktı. Bu nedenle kendisi ve partisi, bu konuyla ilgili bir kararı onaylamak üzere düzenlenen hileli ‘parlamento’ oturumunu terk etti.
- Erhürman, 2003 Kıbrıs Türk ayaklanması sırasında büyüyen, Annan Planı’na ‘Evet’ oyu veren ve tüm bu yıllar boyunca benzer görüşlere sahip Kıbrıslı Rumlarla güçlü ilişkiler kuran bir nesil tarafından çevrelenmiştir. Erhürman rol yapmaya çalışsa bile, önce kendi ‘yoldaşlarıyla’ karşı karşıya kalacaktır.
- Dünkü ‘seçimlerle’ Kıbrıslı Türkler, kendi kültürel kimliklerini korumaya ve Erdoğan’ın dini boyun eğme ve başörtüsü dayatmalarına teslim olmama kararlılıklarını bir kez daha teyit ettiler.
Ve işte dünkü değişimin özü burada yatıyor. Erhürman, ‘Kıbrıs Türk halkının’ özerkliğini ve Kıbrıslı Rumlarla ortak ya da tek başına ilerleme iradesini vurgulayacak. Ve ortaya çıkan can sıkıcı soru şu: Biz, burada, Kıbrıslı Rumlar olarak, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çözümü istediğimizi söylerken gerçekten ciddi miyiz? Burada, Kıbrıslı Türklerle birlikte ülke yönetmeye hazır olduğumuzu söylerken gerçekten ciddi miyiz? Bu ikilemle karşı karşıya kalırsak, hem siyasi hem de toplumsal düzeyde buna yanıt vermeye hazır mıyız?
Tufan Erhürman, Maria Angela Holguin’inkinden çok da uzak olmayan bazı fikirler dile getirdi.
Spesifik olarak, “Bu halk, adadaki eşit iki kurucu ortaktan biri olarak, biri Kıbrıslı Türkler diğeri de Kıbrıslı Rumlar olmak üzere küresel ölçekte tanınan eşit iki kurucu devletten oluşan bir çözüm istiyor. Bu devletler kendi yetkilerini egemen olarak kullanacak ve iki toplum, enerji, deniz yetki alanı, ticaret yolları ve ada güvenliği gibi konularda siyasi eşitlik temelinde ortak kararlar alacak” dedi.
Küresel ama esas olarak bölgesel yeniden düzenlenmelerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Akdeniz bölgesi, özellikle Gazze krizinden sonra, öncelikle ekonomik nedenlerle Amerikan politikasının merceği altına giriyor. Mitsotakis’in Doğu Akdeniz konferansı fikri bir tesadüf değil; Trump’ın elçisi Massad Boulos’un Yunanistan, Türkiye, Libya ve Mısır’ı birbirine yakınlaştırmak için diplomatik bir girişimde bulunduğu haberleri de öyle. Ve elbette, bir noktada İsrail de bu denklemin parçası olacak.
Kıbrıs sorunu bu kadar büyük ve iddialı entrikaların ortasına düşerse, “biz aslında…” şeklindeki hakim siyasi duruş, hâlâ Kıbrıs olarak adlandırdığımız şeyin sonunu getirecektir. Ve bu sefer, Rauf Denktaş’ın geçmişte defalarca yaptığı gibi bizi kurtaracak bir Tatar olmayacak…
Bu köşe yazısı ilk defa 20.10.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: ERHÜRMAN VE BİZ




