ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Geçen hafta boyunca, Strazburg’ta “Avrupa Parlamentosu”nda, yoğun bir “Türkiye” gündemi vardı…
2004’leri anımsadım…
Neredeyse tüm Türkiye basını oradaydı…
Koridorlarda koşuşmalar, kameralar, söyleşiler, canlı yayınlar…
Bu kez; Türkiye’den bir Allah’ın kulu yoktu.
Ne gazeteci, ne diplomat, ne sivil toplum temsilcisi.
İspanyol Sanchez Amor’un hazırladığı “Türkiye Raporu” ilginçtir, gündemin arka sıralarına yerleştirildi.
Ancak gece saat 20.00 gibi görüşülmeye başlandı.
Ertesi gün oylanan rapora, toplantıya katılan 629 vekilden 367’si destek verirken, 74 kişi “hayır” dedi ve 188 kişi çekimser kaldı.
Hiçbir sürpriz yoktu.
Ancak; özellikle Rum ve Yunan üyelerin, yıllardır sergilediği geleneksel “Türkiye karşıtlığı”na, bu yıl sımsıcak olumsuzluklar eklendi.
Türkiye, Erdoğan sayesinde “insan hakları ihlalleri” ile dopdolu bir dosya sayesinde, en ılımlı üyeleri bile çileden çıkardı…
Onlarca parlamento üyesi; muhafazakâr olsun, solda olsun, liberal olsun, demokrat olsun; hepsi Türkiye’deki “rejim”e söylemediğini bırakmadı.
En başta; İBB Başkanı İmamoğlu ve seçilmişlerin hapsedilmesi…
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi, AİHM kararı olduğu halde Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılmaması…
İsveçli gazeteci Joakim Medin’in hapse atılması ve Erdoğan’ı eleştirdiği için 12 yıl hapis talebiyle ile yargılanması…
Kadın cinayetleri, hayvan katliamları…
Samimiyetle bunları dile getirenler; “otoriter” rejime ilişkin söylediklerinde yerden göğe kadar haklıydılar.
Genel Kurulu izlerken, dikkatimi çekti; raporu hazırlayan İspanyol vekil ve ilgili iki Komiser, Türkiye’yi eleştirirken çok dikkatli bir “dil” kullandılar…
Hatta Komiser Marta Kos “işgal bölgesi” yerine “Tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ifadesini kullandı.
Raportör Amor; ısrarla “Türkiye Erdoğan değil, Erdoğan Türkiye değil” dedi.
“Türkiye’yi Erdoğan’dan ibaret sanmayın” diye eleştirenleri uyardı.
Amor, gerçekten “dengeli” bir rapor sundu. Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğunun “AB prespektifi”ne sahip olduğunu, bu yüzden “kapıyı hep aralık bırakmak gerektiğini” savundu.
Bu arada Kıbrıslı Rum vekillerin parlamentoda birbirinin önüne geçme ve “rol kapma” çabaları müthişti…
Aşırı sağcı ELAM’ın AP üyesi Geadis Geadi daha rapor görüşülmeden öne fırladı ve genel kurulda “Erdoğan’ın Kıbrıs’ın işgal bölgesine yaptığı illegal ziyaret”in kınanması için öneri sundu.
Bunun “otomatik” olarak genel kuruldan geçeceğini hesaplamıştı ancak reddedildi. Öneri, ertesi akşamın gündemine kondu karar yerine, rapora eklendi.
ELAM’cı Geadis “Erdoğan’ı kınama” konusunda diğer Kıbrıslı Rum üyelerden daha atik davranarak hepsinden çok “milliyetçi” olduğunu gösterecekti ancak başaramadı. Rum gazetelerinde arkadaşlarını suçladı, birbirlerine girdiler.
AB Parlamentosu’nda meydan, aslında Rumların ve Yunanlılarındı…
Önce; raporla ilgili sıraya girdiler…
Arkasından ertesi gece, ELAM vekilinin önerisi görüşülürken Erdoğan’a ve Türkiye’ye demediklerini bırakmadılar…
Yunanlı vekillerin onlardan daha fazla bağırdığını söylemeliyim.
En çok da Komisyon’a kızıyorlardı…
“İki yüzlü AB, Erdoğan’ın cebine para koyuyor” diyen de vardı, “Susup oturuyorsunuz, Türkiye’ye yaptırım lazım, sınırlarına asker yığmamız lazım” diyenler de…
Afroditi adındaki Yunanlı kadın vekilin öfkesi ve Türkiye’den söz ederken elini kolunu sallayarak, sesini yükseltmesi çok dikkat çekiciydi.
“Türkiye, Kıbrıs’ın yarısını işgal etti, Yunanlıları savaşla tehdit ediyor, bir gece ansızın gelecekmiş” dedikten sonra “2025’te değil, 3025’te bile onu burada görmek istemeyiz” dedi.
Konuşmalarda “Türkiye AB’nin Bengaldeşidir” diyen de vardı, “sakın ona silah satmayın” diyen de…
Kıbrıslı üye Mihail Hacibandela ise “Ben bir göçmenim. 51 yıldır doğduğum eve gidemiyorum. Kiliseye gidemiyorum” diye bağırırken, duygusala bağladığı sesi mikrofonu patlatıyordu…
Asıl hedef Erdoğan’dı… “Totaliter, kolonyalist, Osmanlı Sultanı, kavboy” sıfatlarıyla anıldı.
Türkiye raportörü Amor, oylamadan önce Kıbrıslı gazetecilerle biraraya geldi. Bu; Kıbrıslı DİKO üyesi Costas Mavrides’in “ahbap”lık ilişkisiyle sağladığı bir ayrıcalıktı.
Orada kendisine sorduğum sorulara aldığım yanıtlardan sonra, şu cümleyi not ettim: “Türkler; bir “dünya gücü” olduklarına inanıyorlar. Askeri güçlerinin AB kapısını açacağını sanıyorlar. AB’ye girmek için “kestirme yol” arıyorlar. Evet, bölgesel bir güçtür Türkiye, ancak dış politikasının ancak yüzde 5’i AB ile uyumludur.
Amor’; Rum gazetecilerin “Kıbrıs’la ilgili TC’ye daha çok baskı” isteklerini “Bu bir Türkiye raporudur. Kıbrıs raporu değildir. Ben de Kıbrıs uzmanı değilim.” diye yanıtlaması hiç hoşlarına gitmedi.
Hele; “Rum vekiller, bir ordu gibi çalışıyor. Hep beni orada burada bulup sıkıştırıyor” demesi, işinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Buna rağmen, raporu bilimsel, akademik bir çalışma gibi verilere dayalıydı, dengeliydi…
Türkiye; bu raporu görmezden gelmek, “yok” saymak yerine mutlaka satır satır ele almalıdır.
AB Türkiye’nin en büyük 5. ticaret ve yatırım ortağıdır. Ticarette 2024’te rekor kırıldı. 206 milyar Euro’luk ticaret yaptılar. Son beş yılda aralarındaki ticaret yüzde 59 arttı.
Bu tablo; Türkiye’nin, Türkümsü devletler ve Araplar’ın yöneldiği, Vietnam’dan Hindistan’a kadar ortak stratejiler geliştirdiği Avrupa’ya, onlardan daha sıkı sarılmasını öngörüyor.
Hem bizim, hem de Türkiye’nin gideceği başka bir yer yoktur.
Bu köşe yazısı ilk defa 13.05.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: TÜRKİYE’NİN AVRUPA’DAN BAŞKA GİDECEĞİ YER YOKTUR…