ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kıbrıslı Türklerin, reşit olmayan kız öğrencilerin işgal altındaki kuzeydeki okullarda başörtüsü takmasına izin veren yeni düzenlemelere karşı devam eden kitlesel protestoları, dini eğilimleri olan bir çatışma şeklinde yanlış yorumlanmamalıdır. Aksine, önemli bir tarihi, kültürel ve jeopolitik ağırlığı olan derin bir siyasi direniş eylemini temsil etmektedir ki bu da Kıbrıslı Rumların açıkça anlaması gereken bir mesajdır.
Kıbrıslı Türklerin başörtüsü politikasına karşı ayaklanması münferit bir olay değildir. Türkiye’nin işgal altındaki kuzeye kültürel ve siyasi olarak sızmasına karşı uzun süredir devam eden direnişin ifadesidir. Düzinelerce sivil toplum örgütünün yanı sıra öğretmen sendikaları da sokaklara dökülmüş ve asıl meselenin başörtüsünün bir inanç sembolü değil, dış siyasi gündemin bir kontrol ve dayatma aracı olduğunu vurgulayan sloganlar atmışlardır. Kıbrıslı Rum akranları gibi yaşlı Kıbrıslı Türk kadınların da yakın zamana kadar kendi ahlaki nedenleriyle başörtüsü taktıklarını ve bazılarının hala taktığını belirtmek gerekir.
“Yobazlar, ellerinizi çocuklarımızdan çekin” ya da “Ankara, elini üzerimizden çek” yazılı pankartlar, Kıbrıslı Türklerin başörtüsünün kendisine değil, siyasi araç olarak kullanılmasına tepki gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu önlem, eğitimle ilgili gerçek bir ihtiyaca cevap vermiyor; aksine, temel çocuk haklarını dahi atlayarak keyfi bir şekilde dayatılıyor. Aktivist Deniz Düzgün’ün (“Politis” gazetesine) özellikle ifade ettiği gibi, “Kıbrıslı Türkleri sokaklara döken şey başörtüsünün ötesinde bir şeydir; dayatmadır.”
Bu tepki -ya da küçük devrim- Türkiye’deki daha geniş siyasi dinamiklerden bağımsız değildir. Erdoğan’ın, özellikle de karşı karşıya olduğu seçim zorlukları ışığında, İslamcı gündemini güçlendirme çabaları “siyasal İslam” modelinin Kıbrıs Türk toplumunun büyük bir kesiminin seküler karakteriyle çatıştığı işgal altındaki topraklara da yansımaktadır. Türkiye’nin başına uzun süredir dert olan geleneksel Kemalizm-İslamcılık çatışması, yerel özelliklerle birlikte Kıbrıs’a da taşınıyor.
Gerçeklikten kopuk yorumlar yapmak ve başörtüsü sorununu kendi tarafımızda da gündeme getirmek yerine bu gelişmeyi doğru yorumlamalıyız. Bu, diğer insanları etkileyen bir iç “dini” anlaşmazlık değildir. Bu, Kıbrıslı Türkleri eşit ortaklar olarak değil, bir sömürge olarak gören Ankara’ya karşı kültür, direniş ve kendi kaderini tayin hakkının savunulmasına dair siyasi bir mesajdır.
Kıbrıs sorununun çözümünün uzak bir hayal gibi göründüğü bir dönemde, bu tür toplumsal patlamalar Kıbrıslı Türkler arasında Türkiye’ye asimile olmak istemeyen, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı için mücadele eden canlı bir kesimin (belki de bugün çoğunlukta olan) varlığını teyit etmektedir. Kıbrıslı Rumların, ülkemizin ortak yönetiminde Kıbrıs sorununun çözümünün uzak bir hayal gibi göründüğü bir dönemde, bu tür toplumsal patlamalar Kıbrıslı Türkler arasında Türkiye’ye asimile olmak istemeyen, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakkı için mücadele eden canlı bir kesimin (belki de bugün çoğunlukta olan) varlığını teyit etmektedir. Kıbrıslı Rumların, ülkemizin ortak yönetiminde talep ettikleri olumlu oyu düşünürken, aşırı şüphecilik yerine işbirliği ruhuyla göz önünde bulundurmaları gereken Kıbrıslı Türkler bunlardır.
Bu köşe yazısı ilk defa 23.04.2025 tarihinde yayımlanmıştır.
Kaynak: BAŞÖRTÜSÜ MESELESI DİNLE İLGİLİ DEĞİL, SİYASETLE İLGİLİ