ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Schengen Bölgesi’ne katılma yolunda çokça gündeme getirilen süreci, hem hükümet hem de muhalefet tarafından güvenlik, normalleşme ve Avrupa entegrasyonu yolunda atılmış bir adım olarak coşkuyla lanse ediliyor. Ancak pratikte bu süreç, ulusal çıkarlara hizmet etmekten ziyade bölünmeyi pekiştirebilecek ve devletin kendisini zayıflatabilecek jeopolitik “tek taraflılık” mantığıyla işliyor.
Schengen Anlaşması’nın Yeşil Hat geçiş noktalarında öngördüğü sıkı kontrollerin uygulanması ciddi soruları gündeme getirmektedir. Bu süreç, gümrük kontrolleri, biyometrik verilerle kimlik doğrulama, sınırdan geri çevirme ve yasadışı geçişlerin önlenmesini içermektedir. Başka bir deyişle, ülke içinde fiilen sınırlar oluşturulmaktadır. Bu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yararına mıdır, yoksa nihayetinde fiili bölünme ve işgal altındaki bölgelerdeki varlığın yararına mıdır?
Yeşil Hat 180 kilometre uzunluğundadır. Schengen gerekliliklerine uyulması halinde bu hattın gözetimi, politika değişikliği ve devlet sınırlarına uygulanacak altyapının oluşturulmasını gerektirir. Bu gerçeklik teknik bir meseleden ziyade son derece siyasi bir meseledir. BM tampon bölgede Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini tanıdığı için UNFICYP, mültecileri geri çevirme gibi keyfi uygulamalar nedeniyle Hristodulidis hükümeti ile zaten çatışma halindedir. Bu sırada, işgal altındaki bölgelerde yaşayan Kıbrıslı Türkler ile ilgili sorular da ortaya çıkmaktadır: Kimler geçişe hak kazanacak, Kıbrıs vatandaşlıkları nasıl tanınacak, karma evliliklerden doğan çocuklar veya Kıbrıs’ta aile bağları olan Türk vatandaşları için ne geçerli olacak?
Kıbrıs Türk yönetimi, geçiş noktalarına şimdiden “Sınır Kapısı” yazılı tabelalar yerleştirmiştir. Mesaj açıktır: Kıbrıs Rum tarafının kontrolü güçlendirmesi, ayrı bir devletin varlığı söylemini “meşrulaştırır”. Hükümet, bu konuyu siyasi duyarlılıkla ele alma niyetinde değil. BM’nin himayesinde imzalanan ilgili anlaşmaya rağmen cumhurbaşkanının dört yeni geçiş noktasını açmayı reddetmesi, olumsuz değilse de garip bir yaklaşımdır.
Avrupa’ya katılım örneği, ulusal stratejinin ne anlama geldiğini göstermektedir. Ancak o zamanlar bir plana sahip sorumlu bir liderlik, partiler arası uzlaşı ve Türkiye üzerinde uluslararası baskı vardı. Bugün ise cumhurbaşkanlığı “vatandaşlarımızın güvenliği”ni dile getirse de retorikle yetiniyor. Güvenliğin Kıbrıslılar arasında engeller ve bariyerler ile inşa edilemeyeceğini, bölünmeyi pekiştiren kararlarla da sağlanamayacağını görmezden geliyor.
Schengen bir araç olabilir. Ancak siyasi bir bütünlük ve yeniden birleşme perspektifi olmadan, bir sınır haline gelme riskini taşır. Yeniden birleşme perspektifi terk edilirse, sorun teknik bir sorun olmaktan çıkacak ve devletin varlığı için hayati bir sorun haline gelecektir.
Bu makale ilk defa 02.06.2026 tarihinde yayınlanmıştır.
Kaynak: KIBRIS’IN YARISI İÇİN SCHENGEN?