ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Türkiye’de yakın geçmişte yaşanan yıkıcı depremlerden yükselen toz daha oturmadan Atina, yardım etmek üzere kurtarma ekipleriyle (herkesten önce) komşusuna koşmuştu. Yunan hükümetinin bu hızlı ve doğru adımı, o zamandan bu yana farklı bir siyasi sahneyi şekillendirdi. Provokasyonlar, ihlaller, gerginlikler ve düşmanca retorikler olmadan huzurlu bir yaz dönemi geçirdik (ve hâlâ daha geçiriyoruz). İki ülke de kitle turizminden biriktirilen kazancı mutlu bir şekilde hesaplıyor ve uzun yıllardan sonra ilk kez, barışın faydalarını düşünmeye başlıyor gibi görünüyor.
Doğal olarak depremler, her iki hükümetin de devam etmekte olan daha geniş jeopolitik değişiklikler içinde aradığı iklimin oluşmasına fırsat sağladı. Tabi kimse bunun devam edip etmeyeceğini ve ne kadar süreceğini kesin olarak bilmiyor. Ancak işte bu noktada, sterilize edilmiş odalarda ve steril zihinlerde şekillenen satranç oyununun mantığından ayrılan ‘küçük’ adımların önemini anlıyoruz.
Şimdi de daha yakın bir zamanda meydana gelen bir gelişmeye dönüyoruz. Limasol bölgesindeki kendi yıkıcı yangınlarımıza. Kıbrıs Türk tarafı, yardım göndermeye hazır olduğunu ifade ediyor. Hatta, bunun sözde devletin tanınması için taktikten [başka bir şey olmadığını] iddia edecek tepkileri öngörerek bunu teknik komite aracılığıyla yapıyor. Bizim cevabımız ne oluyor? “Çok teşekkür ederiz, ancak bizim uçaklara ihtiyacımız var… vs, vs.” Açıkçası, Kıbrıslı Türklerin göndereceği iki itfaiye aracı fark yaratmayacaktı. Şüphesiz, ihtiyacımız olan kara kuvvetleri değil, uçaklardı.
Ancak – sözümona – Kıbrıs çözüm sürecinin yeniden başlaması için daha iyi bir ortam yaratmaya çalışıyorsanız, aklınız, resmi toplantıların ve cilalı tokalaşmaların çok ötesine çalışmalıdır. Eğer işi harekete geçiren – sözümona – sizseniz, en azından iki itfaiye aracının, iki liderin ve eşlerinin katıldığı gayri resmi bir akşam yemeğinden daha değerli olduğunu anlayabilmelisiniz. Keşke insanlar (ne kadar çok olurlarsa olsun) ülkeleri için ortak bir çaba içinde bir araya gelebilse. Keşke iyi bir örnek oluşturabilselerdi, böylece diğerleri yardım teklifimizi her reddettiğinde protesto etmemiz gerekmezdi. Medyaya, sürekli besledikleri toksik ortam yerine pozitif bir şeyler hakkında konuşma fırsatı verebilirdik.
“Çok teşekkür ederiz, ama…”. Eminim ki, mütemadiyen hukuki inceliklerle dolu ve görünüşte büyük siyasi algılara gömülmüş steril zihinler bu sefer de galip geldi. Tıpkı insanlar geçiş noktalarında görüşmeye devam ederken onlar, kapalı ve klimalı odalarında, pasaport göstermenin “sözde devletin tanınmasına yol açacağını” kararlaştırdığında olduğu gibi…
Ancak lütfen biri bize açıklasın, neden iktidarın üst kademesinin politik algısı hala – neredeyse yarım yüzyıl sonra bile – yıllar boyunca Dışişleri Bakanlığı’nda ve başka yerlerde geliştirilen kısır vizyonun kural kitaplarının ötesine geçebilecek en küçük bir hayal gücüne sahip değil?
Kaynak: BİRİLERİ LÜTFEN AÇIKLAYABİLİR Mİ?