| Kıbrıs Sorunu |POLITIS

KIBRIS SORUNU VE ISLAK TAVUK

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Bu ülkede her zaman aşırı uçların mantığı hüküm sürmüştür. Bu, sadece zaferlere ve yenilgilere yer veren bir saçmalıktır. Bazıları kazanmak, bazıları kaybetmek zorundadır. Arada bir de olsa herkesin kazanması mümkün değildir.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs sorunuyla ilgili elçisini atamak üzere temaslara başlamasından memnuniyet duyduğunu gizlemeyen pek az kişi var.

Kıbrıs Rum tarafında ise memnuniyet yaygındır çünkü, dediklerine göre, Kıbrıs sorunuyla ilgili bazı istişarelerin yeniden başlamasıyla, Başkan Christodoulides’in yeni bir elçi atanması gerektiği yönündeki ısrarı haklı çıkmıştır. Bu ısrarın sebebi olarak da, selefi Nikos Anastasiades’in oyalama taktiklerini sürdürmek istemediğini göstermek ve nihayetinde bu taktiklerden kurtulmak için olduğu ısrarla söyleniyor. 

Mesele kesinlikle bir halkla ilişkiler duruşu değildir ve umarız önerilen ismi geçen hafta öğrenen ve yanıt vermek üzere görüşmelerde bulunan Türk tarafı için de böyle olmaz. Kıbrıslı Türkler, kendi deyimleriyle egemen eşitliklerini bu şekilde güçlendirdiklerine inanarak, bir elçinin atanmasında rol ve söz sahibi olduklarını açıkça belirtmek istiyorlar. Daha önce Genel Sekreter’in basit bir elçisinin atanması konusunda kendilerine hiç danışılmadığı göz önünde bulundurulduğunda, bugün böyle düşünmekte haklı olabilirler.

Gerçekçilik

Öte yandan, Kıbrıs sorununa duyduğumuz ihtiras ve acılar nedeniyle gerçekçi olmakta fayda var. U Thant’ın, Sakari Tuomioja’yı arabulucu olarak atadığı 1964 yılından Antonio Guterres’in Espen Barth Eide’yi atadığı döneme kadar hiçbir elçi Kıbrıs sorununun çözümüne yaklaşamamış ve Sorunu çözüme kavuşturamamıştır. Bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en zor sorun olduğu için değil, Kıbrıslılar, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler, temelde sorunlu insanlar oldukları için. Kültürsüz ve benmerkezci bir grup insandan bahsediyoruz. Çok uzağa bakmayalım. Pyla/Pile anlaşmasını ve diğer geçiş ve kontrol noktalarının tarihini inceleyelim.

* Kıbrıslı Türkler, kontrol noktalarının açılmasından sonra ve özgür bölgelere erişim amacıyla Arçoz’dan ve Pergama’dan Pile’ye doğru birer yol istiyorlardı. Kıbrıs Rum tarafı bu talebi nasıl karşıladı? Kamuoyuna yolun inşasının işgal birliklerine Ayia Napa-Larnaka otoyolunu ve Larnaka’nın kendisini kontrol etmek için askeri bir avantaj sağladığı söylendi. Kısacası, on yıldan bu yana yolun inşasına sürekli olarak hayır diyoruz çünkü ülkedeki 183 kilometrelik ateşkes hattından, Türkiye’nin yeni bir istila başlatacağı yer sadece Pile ovasıdır.

* Pirgoslu Kıbrıslı Rumlar on yıllardır Lefkoşa’ya gidiş geliş süresini en az yarım saat kısaltacak Kokkina yolunun açılmasını talep etmektedir. Onlar da -Kıbrıslı Türkler gibi- insani gerekçeler öne sürüyorlar. İşe daha hızlı gitmek için değil, bölgedeki nüfus yaşlandığından hastanelere daha hızlı ulaşmak için. Kıbrıs Türk tarafı bu talebi nasıl karşılıyor? Buranın askeri bir bölge olduğunu, dolayısıyla Kıbrıslı Rumların yol sayesinde avantaj elde edeceğini söylüyorlar. Elbette her yıl, ülkemizin devam eden bölünmüşlüğünü kutlamak üzere Kokkina’ya gidebilmek için otobüsleri dar görüşlü Ülkücüler ile doldurduklarında yol gayet iyi çalışıyor.

Burada eksik olan ne? Sağduyu. Herkes çözüm istediğini söylüyor ama çözümü kolaylaştıracak herhangi bir adım atmayı reddediyor. Hepsi en önemli olanı görmeyi reddediyor. Yani insanların hayatlarını kolaylaştırmak. Önemli olan, Pile’de varılan anlaşmanın açıklanmasından sonra herkesin köhnemiş zihinleri ile bunun zafer olduğunu söylemeye başlamaları gibi. Kim kimi mağlup etti? Bu ülkede her zaman aşırı uçların mantığı hakim olmuştur. Bu, sadece zaferlere ve yenilgilere yer veren bir saçmalıktır. Bazıları kazanmak, bazıları kaybetmek zorundadır. Arada bir herkesin kazanması mümkün değildir.

Herkesin kazanması için elbette birlikte konuşmaları ve uzlaşmaya varmaları gerekir. Bizim ülkemizde ne yazık ki uzlaşma sonucu elde edilen kazanımlar tanınmıyor. Uzlaşma, ‘çözüm yanlıları’, entrikacılar ve en iyi ihtimalle ‘yenilmiş beyinler’ tarafından işlenen bir ihanettir.  Üstelik uzlaşmada kahramanlık unsuru da yoktur. Kafalar kırılmaz, bıçaklar çekilmez ve kan dökülmez.

Mantık

Bu mantığa göre 1963’te Rumlar kazandı. Türkler enklavlara hapsedildi ve Kıbrıslı Rumlar, hükümeti ve ülkenin uluslararası temsilini kontrolleri altına aldı. Her yere Yunan bayrağı çektiler ve RIK’in [Kıbrıs Yayın Kurumu] yayınını her gece Yunan milli marşıyla kapatmasını sağladılar. Kıbrıslı Türk ressam ve karikatürist İsmet Güney tarafından tasarlanan Kıbrıs bayrağını bir kenara attılar. Makarios’un büyük Kıbrıslı besteci Solon Michaelides’ten yazmasını istediği milli marşı sahipsiz bıraktılar.

1974’te Türkler kazandı. 150,000 Rum’u evlerinden sürdüler; bölgenin %36’sını kontrol ediyorlar ve 40,000 Türk askerinin varlığı nedeniyle kimse onları tanımasa da kendilerini güvende hissettiklerini söylüyorlar. Ayrıca Türk bayrağını da göndere çekiyorlar ve bizi kızdırmak ve sabah ilk iş görebilelim diye bayrağı Pentadaktylos’a [Beşparmak dağına] çiziyorlar.

Bugün bu ülkede hiç kimse memnun değil. Ne Kıbrıslı Rumlar ne de Kıbrıslı Türkler ve bu durum özellikle gençleri kaygılandırıyor ve daha da fazla kaygılandırmalı. Gururlu ve tatminsiz olmaya devam ediyoruz, ancak zaman zaman Amerikalı karikatürist Frank Tyger’ın dediği gibi belki de “gururumuzu yutmalıyız”. En azından şişmanlatmıyor!

Son yıllarda muhtemelen ünlü Amerikalı müzisyen Frank Zappa’nın şu sözlerinin farkına varmışızdır: “Eğer annenizin, babanızın, öğretmeninizin, rahibinizin ya da televizyondaki birinin size nasıl davranmanız gerektiği konusunda söylediklerini dinlediğiniz için sıkıcı ve sefil bir hayatınız varsa, bunu hak ettiniz.”

Sabahtan akşama kadar politikacılarımızın bize neyi umut ettiklerini ve neyi değiştirmek istediklerini değil, nelerden korktuklarını anlattıklarını duyuyoruz. Sonunda, bütün bir toplumu uyutmayı başardıktan sonra, cepleriyle ilgileniyorlar. Ceplerine olan ilgileri nedeniyle hiçbir uzlaşıya izin verilmeyecek kadar uç bir konuma geldiler. Türkiye de aynı yolu izliyor, ancak gerçekte günlük tehditlerle bizi korkutarak, kendi çıkarları için yeni bir toprak gaspına hazırlanıyor. Kıbrıslı Rumlar Annan planı ya da Guterres çerçevesindeki uzlaşmayı kabul etmedikleri için, biraz daha bekleyelim ve hepsini alalım diyorlar.

Elçi

Elçi atanması konusuna dönelim. O bir sihirbaz değil, asasıyla rasyonel ya da irrasyonel tüm isteklerimizi karşılayamaz. Sonunda şunu bir anlayalım. Bir çözüm olması için, onu istememiz gerekir. Ve bunu istemek için de neler olup bittiğinin farkında olmamız gerekir.

Uzlaşma ne bir zafer ne de bir yenilgidir. Eski Sovyet lideri Nikita Kruşçev bunu çok güzel ifade etmişti: ‘Zümrüdü Anka kuşunu yakalayamıyorsanız, en azından ıslak bir tavuk yakalayın’.

Kaynak: KIBRIS SORUNU VE ISLAK TAVUK



image_printPrint
DIONYSIS DIONYSIOU | POLITIS
Politis Gazetesi Direktörü. Limasol'da doğdu, AUTH (Selanik Aristoteles Üniversitesi) ve Queens College NY'da tarih eğitimi aldı. Gazeteciliğe 1986 yılında başladı, gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda çalıştı. 1999'dan bu yana Politis gazetesinde Yayın Danışmanı ve 2016'dan itibaren de Direktör olarak görev yapmaktadır. Lefkoşa'da yaşamaktadır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR