ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
“Norveçliler de Afganistan, Pakistan, Polonya, İsveç, Somali ve Suriye’den göç etmiştir. Büyükannem ve büyükbabam 110 yıl önce Danimarka ve İngiltere’den göç etmişler. Nereli olduğumuzu, hangi ulusa ait olduğumuzu söylemek her zaman kolay değildir. Yurdumuz dediğimiz yer, kalbimizin olduğu yerdir – ve bazen bunu sınırlar içerisine yerleştirmek zordur. Norveçliler kız çocuklarını seven kız çocukları, erkek çocuklarını seven erkek çocukları ve birbirinden hoşlanan kız ve erkek çocuklarıdır. Norveçliler Tanrı’ya, Allah’a, Her Şeye ve Hiçbir Şeye inanırlar. Başka bir deyişle, Norveç sizsiniz. Norveç biziz. Milli marşımızı okurken, aynı zamanda birbirimiz hakkında da bir şey okuduğumuzu hatırlamalıyız. Çünkü ülkeyi oluşturan bizleriz. Norveç için en büyük umudum, birbirimize sahip çıkabilmemizdir. Gelecekte bu ülkeyi güven, kardeşlik ve cömertlik üzerine inşa edeceğimizdir. Tüm farklılıklarımıza rağmen, tek bir halk olduğumuzu bilmemizdir.”
Norveç Kralı 5’inci Harald’ın 2016 yılında yaptığı bir konuşmada söylediği bu sözler, nefret, aşırı sağcılık, muhafazakarlık, mültecilere ve göçmenlere karşı düşmanlığın egemen olduğu bir dünyada ve özellikle Avrupa’da kabul ve kapsayıcılığın bir abidesi niteliğindedir.
Önceki gün [23 Mayıs] Kutsal Sinod’un [Çevirmenin notu: Doğu Ortodoks kiliselerindeki yönetim organı] yayınladığı sahte dönüşüm terapileri hakkındaki bildirisinin, üç özelliği var: nefret, ikiyüzlülük ve yoğun kutuplaşma. [Çevirmenin notu: Sahte-dönüşüm terapileri, cinsel yönelimi heteroseksüel olmayan LGBTQI+ bireyleri heteroseksüele dönüştürmek amacıyla rahipler tarafından yürütülen uygulamalardır]. Bunun mağdurları, her zaman olduğu gibi, her anlamda özgürce yaşamak isteyen ve popüler görüşün veya Kilisenin dayattığı türden özgürlüğe göre yaşamak istemeyen kişilerdir. Kutsal Sinod daha ılıman bir tutum sergilemeye çalışmışsa da, bunu başaramamış gibi görünüyor zira ‘doğasına’ aykırı davranması düşünülemez ancak yine de başkalarını kendi doğalarına karşı gelmeye zorluyor.
Sahte-dönüşüm terapisinin işkencesi, Kiliseye cazip gelen bir şeydir, çünkü bu, kendi gerekçeleriyle basamaklarına diz çökmeyi tercih eden ve gerçeği görmekten kaçınan ‘kara koyun’ sürüsünü [saflarında] tutmanın bir yoludur. Fakat gerçek şu ki dünya, toplum, Kilise’nin böylesine bir hararet ve nefretle korumaya çalıştığından oldukça farklıdır.
Herkesin cinsel enerjisini ve libidosunu kendini güvende hissettiği ve özgür olduğu tarafa yönlendirmek için yoksun bırakılamayacağı bir hakkı vardır, özgür olana karşı nefretle dolu karanlık bir dünyaya değil. Çünkü günün sonunda bu, tüm yönleriyle özgürlüğe karşı bir savaştır. Bildiğimiz gibi, tam aksine, Kutsal Sinod-Kilise ve özgürlük bir araya gelmez.