ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
“Lefkoşa’dan Limasol’a giderken, Kıbrıs sorununa AB’nin daha aktif bir şekilde dahil olma olasılığına işaret eden bir telefon geldi.” Tahminimce, Cumhurbaşkanı Hristodulidis’in – 8 Haziran Perşembe günü –Mağusa hakkında bir fotoğraf sergisinin Limasol’daki açılışına katılmak üzere makam aracıyla yolda giderken aldığı telefonu hatırlıyorsunuzdur. Bu telefon görüşmesi oldukça önemli olmalıydı, yoksa o akşam sergiye katılanlara coşkulu bir şekilde ‘çabalarımız sonuç veriyor’ diye ilan etme ihtiyacı duymazdı.
Bu önemli ve umut verici telefon görüşmesi öncesindeki günlerde ve Nikos Hristodulidis’in Kıbrıs sorununu çözmek için Avrupa Birliği’nin daha aktif bir şekilde dahil olması için yürüttüğü önemli kampanya bağlamında, Cumhurbaşkanı’nın bir gazetecinin sorusuna cevaben adını örnek verdiği Angela Merkel hakkında çokça konuşuldu. İç siyasette birçok kişi Cumhurbaşkanı’nın Merkel’e atıfta bulunmasının hiç de tesadüf olmadığına inanıyordu, Olaf Scholz ile görüşmesinde spesifik bir şeyin söylendiğinden emindiler, hatt bazıları durumu bir adım daha ileriye götürerek, Nikos Anastasiadis’in emekliliğinden kısa bir süre önce eski şansölye ile aceleyle yaptığı görüşmenin perde gerisinde bir rolü olduğunu düşünenler bile vardı.
O zamandan bu yana 108 gün geçti. Başkanın kendisine bu umut verici mesajı ileten muhatabının kim olduğunu bilmiyoruz ve Başkanın Angela Merkel’in adını anmasının tesadüf olmadığına dair hiçbir gösterge yok, ne de, tabi ki, ‘ihtimaller’ ortaya çıktı. Şahsen ben, hem telefon görüşmesinin hem de Merkel’e atıfta bulunulmasının Cumhurbaşkanının konuşurken yaptığı o sallama/abartma/kuyruk sallamalardan biri olduğunu düşünüyorum. Sanki nokta koymayı bilmiyor veya zorlanıyor gibi, bu yüzden (çok sık gördüğümüz üzere) söylemesi gerekenden daha fazlasını söylediği için bazen açıkta kalıyor. Ancak yanılmış olabilirim. Göreceğiz.
Ancak Cumhurbaşkanının önemli gelişmelerin bir dönüm noktası olarak vurguladığı Eylül ayı, herhangi bir olumlu beklentinin ufukta görünmediği bir şekilde sona ererse ne olur, ya da “AB’nin daha aktif bir katılımına” dair hiçbir işaret olmazsa ne olur, ya da BM Genel Sekreteri tarafından atanan bir temsilcimiz bile olmazsa? Edindiğim bilgiye göre, birkaç gün önce BM Genel Kurulu’nda bir zafer elde ettik. Türk tarafını kızdırmayı başardık. Cumhurbaşkanı Hristodulidis, Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması sırasında salonda kaldı diye Türk tarafını sinirlendirdi. Bunu ben söylemiyorum. Diplomatik kaynaklar söylüyor. Hangi diplomatik kaynaklar Hristodulidis’in salonda kalmasından dolayı Türk tarafının rahatsız olduğunu, ancak [daha önce] Anastasiades kaldığında ve hatta Erdoğan ile el sıkıştığında rahatsız olmadığını gördü bilmiyorum. Muhtemelen… Cumhurbaşkanının sinirli olduğu ve öfkeli bir şekilde elini masaya vurduğu ve [Anna Koukkidis-] Prokopiou’ya: “Bu konuda utandım… ve umarım bunun bir cevabı vardır” dediği teatral videoyu çekenlerle aynı kişilerdirler. [Çevirmenin notu: Yazar, Hristodulidis’in 2 Eylül’de Hloraka ve Limasol’da gerçekleşen ırkçı saldırılar hakkında yetkililerle yaptığı görüşmedeki konuşmasına atıfta buluyor] Tabi Erdoğan, muhtemelen bizim Cumhurbaşkanı konuşma yaptığı sırada salonda değildi. Ama umarım, Hristodulidis’in gönderdiği, belirtmeden de geçemeyeceğim, altıncı sınıf bir mesaj olan o tarihi ve duygusal mesajı ona ileten biri olmuştur, böylece artık sürekli iki devletten bahsetmekten vaz geçer: “Bölünmüş bir ülkede büyümüş olsam da, o ülke aynı zamanda birleşme umuduyla dolu bir ülkeydi.”
Kaynak: “SAAT 12 VE BİR TEELFON BİLE GELMEDİ”