ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar’a yazdığı ve 23 Mayıs’ta Kıbrıslı Rum müzakereci Menelaos Menelaou tarafından Kıbrıslı Türk mevkidaşı Ergün Olgun’a iletilen mektubun amacı ve hedefi neydi? Cumhurbaşkanı Anastasiadis, altı sayfalık mektupta dostu Ersin Tatar’a, asıl amacı bazı Güven Yaratıcı Önlemler belirlemek ve merkezinde kapalı Mağusa ve Ercan havaalanı olan, yeni bir diyaloğa başlanması için dostane bir çağrıda bulundu. Buradaki ana fikir, Maraş’ın BM’nin kontrolüne verilmesi ve aynı zamanda Ercan havaalanının BM gözetimi altında yasal bir uluslararası havaalanı olarak faaliyet göstermesidir. Cumhurbaşkanı Anastasiadis mektubunda, görüşmelerle ilgili bütün müktesebatı hatırlatıyor: Hristofyas-Talat yakınlaşmaları, Derviş Eroğlu ile imzalanan ortak belge ve elbette Crans-Montana konferansı.
Eğer birileri Nicos Anastasiadis’in gerçekten ne istediğini ve neye inandığını bilmeseler ki BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres’e göre, Crans-Montana’da nihai bir çözüme ulaşmaktan ve imzalamaktan sadece bir kilometre uzaklıkta idik, bu çabayı, Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşmeleri nihai sonuca ulaştırmak için samimi bir hamle olarak görüp alkışlayabilirler.
İtirazlar
Bu son kilometre Temmuz 2017’de, Crans-Montana’da, Başkan Anastasiades daha önemli bir hedefi olduğunu düşündüğü için kat edilmedi. Kıbrıs’a geri gelindi, Ocak 2018’deki seçimler kazanıldı; suç ortağı ve danışmanı Nicos Hristodulidis ile sahtekar olan olmayan herkese pasaport satmaya devam edildi. Bugün, yaratılan yeni oldu bittiler ve Kıbrıs halkının çıkarları yerine kendi kazancını seçmesinin yol açtığı protestolar karşısında, bahaneyi öne sürüyor ve ayrım gözetmeksizin -herkese- “Crans-Montana’da Kıbrıs’ı Bosna-Hersek’e ya da Lübnan’a dönüştürecek bir anlaşmayı imzalayamayacağını” belirtiyor.
O zaman insan merak ediyor: Eğer Sayın Anastasiadis, Crans-Montana’daki toplantıya yol açan görüşmelerin sonucunun bir tür Lübnan olmamıza neden olacağını düşünüyorsa, neden beş yıl sonra Tatar’a müzakerelere yeniden başlamasını isteyen bir mektup gönderiyor? Şimdi bir çözümün bizi Lübnan ya da Bosna-Hersek olmaya götürmeyeceğine mi karar verdi?
Kıbrıs sorununun aldığı yola bakarak, Türkiye ve Tatar’ın çözüme ulaşma niyetinde olduklarına hala inanan var mı? Aksine, geçtiğimiz Perşembe günü Ankara, Türkiye cumhurbaşkanı yardımcısının emriyle, Haspolat’da bulunan işgal altındaki havaalanının operasyonel statüsünde değişiklik yaptı. Söylediğine göre bu bilet maliyetlerini düşürmek için yapıldı. Bu karar muhtemelen işgal altındaki bölgelerin Türkiye’ye dahil edilmesine yönelik bir diğer adımdır. Erdoğan, 2023 baharında seçimleri kaybedebileceğini hissederse, ülkedeki milliyetçilerin oylarınının tamamını almak için Kıbrıs’ın kuzeyini ilhak etmesi ihtimal dışı değil.
Taktikçi
Ankara’nın Kıbrıs konusundaki tutumunun makul olmamasına rağmen Anastasiadis ile ilgili sorun kimsenin ona güvenememesidir. Başkan Anastasiades özel görüşmelerde ve analizlerde başka şeyler söylerken, bu mektubu hangi güvenilirliğe dayanarak halka açık bir şekilde gönderiyor? Onu gerçekten kim ciddiye alabilir? Anastasiades kendi yarattığı sorunların elbette ki farkındadır. Saf olduğunu söyleyemeyiz.
Ancak içerde saf insanlara hitap ettiğini biliyor ve taktik uyguluyor, dolayısıyla bu mektupla bağlantılı olarak hedeflerini daha derinlemesine analiz etmeye değer. Anastadiades neyin peşinde?
Birincisi, Kıbrıs konusunda bir hareket istediğini göstermek istiyor. Ioannis Kasoulides ve Averof Neofytou da bu yönde baskı yapıyor. Ana rakibi Nicos Hristodoulides GYÖ’leri önceden reddettiği için özellikle Averof seçim sürecinin ortasında Kıbrıs cephesinde bir hareketlenme olsa kendini çok daha rahat hissedecek. Aynı zamanda yazdığı bu mektupla artık kimsenin onu görevde kalacağı bu son birkaç ayda Kıbrıs meselesiyle ilgili eleştiremeyeceğini düşünüyor. Pratikte Nicos Anastasiades de herşeyi reddediyor. Bu mektubu gönderdi çünkü, Türkiye ve Tatar’ın en azından görev süresi sona ermeden önce yanıt vermeyeceğinden muhtemelen emin. Böylelikle Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken “Son ana kadar denedim ancak karşı taraf cevap vermedi” diyebilecek.
İkincisi, mali kriz nedeniyle Kıbrıs Türk toplumundaki çalkantılar ve tedirginliği doğru bir şekilde tespit ederek, Kıbrıslı Türklere Ercan havaalanı ve Mağusa limanı aracılığıyla turizm ve ticaretten muazzam faydalar geleceği mesajını vermek için GYÖ’leri ön plana çıkarıyor. Bunda da başarılı oluyor. Eski Kıbrıslı Türk müzakereci ve muhalif siyasetçi Kudret Özersay, Anastasiades’in Tatar’ı köşeye sıkıştırdığını belirtirken, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin görüşlerini yansıtan Yenidüzen, Tatar’ı Anastasiades’in önerilerini reddederek Kıbrıslı Türkleri yoksulluğa ve açlığa mahkum etmekle suçluyor.
Üçüncüsü, Mustafa Akıncı tarafından bile geçmişte birkaç kez reddedildikleri için kabul edilmeyeceğini bildiği pozisyonları içeren bu mektubu gönderdi çünkü Kıbrıslı Türklerin kendi önerilerini hazırladıklarını biliyor. Bu, Tatar’ın Anastasiades’in önerilerini reddeden ve Kıbrıs Türk tarafının bugün Kıbrıs’ta hakim olan gerçeklikler temelinde kendi, çok daha gerçekçi önerilerini ortaya koyacağını belirten cevabıyla ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla yaptığı öneriler karşı öneri görevi görecekti.
Dördüncüsü, mektubu, müzakerelerin başarısızlığının başlıca nedenlerinden biri olarak kabul edildiği için AB ve BM’deki imajını ve itibarını yönetmeye yönelik umutsuz bir girişimle gönderdi. Şu anda Ukrayna savaşı nedeniyle büyük bir tehlike uzakta beliriyor. Savaşın Rusya için kazanımlarla sona ermesi ve Ukrayna ile Donbas arasında bir konfederasyon devletinin kurulması veya Emmanuel Macron’un işaret ettiği gibi belirli Ukrayna topraklarının Avrupalıların rızasıyla bölünmesinin tanınması durumunda, bu Kıbrıs’ta da gerçekleşebilir. Büyük olasılıkla bir aşamada bu noktaya geleceğiz, ancak Anastasiades bunun önümüzdeki sekiz ay içinde olmamasını umuyor ve bunun için dua ediyor.
İki bölgeli federasyonun sonu
Kısacası, Anastasiades mektubunun somut bir sonucu varsa, iki taraf arasındaki verimsiz suçlama oyunu sürecini bir kez daha harekete geçirmekti. Ne yazık ki Crans – Montana’dan sonra Kıbrıs’ta işler değişti. Öyle ki, Kıbrıs meselesine gerçekçi bir şekilde bakmak isteyenler, Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu bir Federasyon temelinde kapsamlı bir çözüm için doğrudan müzakerelerle bir tartışma yapılması olasılığının düşük olduğu sonucuna varmıştır.