| POLİTİKA |HALKIN SESİ

HER EYLÜL NEW YORK’TA TOKAT YEMEK…

ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)

Bir değil, iki değil, tam üç yıldan beridir…

TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu kürsüsünden dünyaya “çağrı” yapıyor:

-KKTC’yi tanıyın, diyor…

Ancak kimsenin umurunda olmuyor… Hiç kimse destek beyan etmiyor, kimse bu çağrıyı ciddiye almıyor…

Bir tek; her yıl Eylül ayında kalabalık bir heyetle New York’a giden, “Türk Evi”nde vakit geçiren Ersin Tatar bu sözleri duyunca adeta göklere uçuyor…

Erdoğan’a “teşekkürler” yağdırıyor…

Aslında Erdoğan; bu yıl, konuşmasının odağına çok daha “acil” bir insanlık dramını almıştı.

Gazze’deki katliamı, İsrail’in saldırganlığını, çok etkili ve duygusal bir anlatımla aynı kürsüde dile getirdi…

Filistin halkının adeta “hamisi” gibi davrandı…

İnsanlığın ve BM’nin Ortadoğu’da herkesin gözü önünde yer alan bu soykırım karşısındaki “acizliğini” yüksek tonda haykırdı…

Konuşması çok değerliydi…

Bir günde 600 kişinin bombalarla yok edildiği bir coğrafyada yer alan Türkiye’nin, Filistin halkının yanında durması, pragmatik bir “dış politika” göstergesidir.

Üstelik Türkiye, İsrail ile “ekonomik” bağlarını kopararak, ciddi mali bir bedel ödemeyi de göze alarak bunu yapmaktadır.

Türkiye “duruşu” nedeniyle; yalnızca Filistin konusunda değil, Kıbrıs konusunda da ciddi “bedeller” ödeyen bir ülkedir.

2017 yılında aniden değiştirdiği “Kıbrıs politikası” kendisine çok pahalıya mal olmaktadır.

FIR hattı gelirlerinden tutun da, limanlarını Rum bandıralı gemilere açmadığı için ciddi gelir kayıpları vardır.

Türkiye üzerinden geçecek boru hattı projesinden ve Doğu Akdeniz zenginliklerinden “dışlanması” hep çözümsüz Kıbrıs sorunu yüzündendir.

AB ile olan ilişkilerini de Kıbrıs yüzünden bir türlü geliştiremiyor.

Erdoğan “Win win” demişti ama hep kaybeden Türkiye ve Kıbrıslı Türkler olmuştur.

Gelinen aşamada; BM kürsüsünden Erdoğan’ın yaptığı ve üç yıldır tekrar ettiği “çağrı” dünyada zerre kadar bir yankı uyandıramamışsa, bu durum ciddi bir gereklilik analizine muhtaçtır.

Erdoğan; BM’nin 193 üyesinin, Güvenlik Konseyi kararları ile bağlı olduğunu bilmiyor mu?

Kıbrıs’la ilgili özellikle 541 sayılı BM kararının “KKTC ilanı illegaldir, geri çekilmelidir” dediğini unutmuş olabilir mi?

BM’nin tüm üyelerine, KKTC’nin 1983’te ilan edildiğinden üç gün sonra yaptığı çağrıda “KKTC’yi sakın tanımayın” diye çağrı yaptığını bilmiyor olabilir mi?

“Adada Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devlet yoktur” dediğini unutmuş olabilir mi?

İşte bu karar ve daha onlarcası yerinde dururken, hiçbir BM üyesi “KKTC’yi tanıdım” diyerek başına “belâ” alamaz…

Üstelik; Rum tarafının ABD ile, Fransa ile, Çin’le ve daha birçok büyük devletle güçlü “stratejik ilişkileri” artarken, bunu göze alabilecek bir “babayiğit”in ortaya atılması, mümkün değildir…

Tam 41 yılda ne Azerbaycan, ne Pakistan, ne de herhangi bir İslam ülkesi bunu yapabildi…

Türkiye’ye ve buradaki “alt yönetim”e göz kırpanlar olmadı mı?

Elbette oldu…

Ancak hiçbirisi “ciddi” bir adım atmayı başaramadı…

Kaldı ki, KKTC’yi beş-on ülke tanısa, bunun diplomaside inanın, hiçbir “değeri” olmazdı…

İşte size sımsıcak iki örnek…

“Filistin Devleti”ni tam 146 devlet tanıyor…

Ama bu “devlet” BM Genel Kurulu’nda ancak “gözlemci” statüsüyle oturuyor ve bu da, ancak bu yıl mümkün olabildi.

İkinci örnek Kosova’dır…

Onu da 104 BM üyesi tanıyor. Ancak Sırbistan “Bu topraklar benim” demeye devam ediyor… BM’de ise hiçbir söz hakkı yok…

Bizim milliyetçi yobaz kafalı “elit”lerin kabul edemediği yalın gerçek şudur:

Askeri güçle ele geçirilen topraklar üzerinde kurulan bir “devlet”in dünyada kabul görmesi, imkânsızdır.

Dünyada “tanınmamış” devletçiklere bir göz atınca, bunu kolayca anlarız.

Rusya; güç kullanarak Ukrayna’nın topraklarında “devletçikler” kurdu. Bu devletçikler bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Sonları ne oldu?

Kırım, bir süre sonra tamamen Rusya’ya bağlandı.

Luhansk (LPR) diye bir devletçik vardı, o da ilhak edildi sonunda…

Bir de Donetsk (DPR) vardı. O da bağlandı Rusya’ya…

Aynı Rusya Gürcistan topraklarından kopardığı bölge üzerinde “Abkhazia” diye bir devletçik kurdu.

Yetmedi, “Güney Ossetia” diye bir başka devletçik daha kurdu…

Tanıtabildi mi?

Rusya’yı kıramayan 5 devlet, işgal edilmiş topraklar üzerindeki bu “sahte devletçik”leri tanıdılar… Hepsi o kadar…

Rusya, Suriye, Nikaragua, Venezuela ve Nauru…

Bizi ise yalnızca TC tanıyor…

Onlar kadar “destekçimiz” bile yok…

Rusya’nın Moldova’dan “arakladığı” topraklar üzerinde kurduğu bir başka “sahte devletçik” var. O da “Transnistria”…

Bunu da yalnızca iki “devletçik” tanıyor…

Abkhazia ve Güney Ossetia…

Yani; kendileri de “tanınmamış” olan iki Rusya uydusu devletçik…

Tüm bunlara bakınca; “KKTC’yi tanıyın” üstelik “eşit egemenlik”le tanıyın…

Üstüne üstlük bir de “uluslararası eşit statü verin” demek, dünya ile dalga geçmektir.

“İmkânsızı” savunmak, başka örtülü niyetleri çağrıştırıyor… Aman Tanrım…

Kaynak: HER EYLÜL NEW YORK’TA TOKAT YEMEK…

Share:
HASAN KAHVECİOĞLU | HALKIN SESİ
Hasan Kahvecioğlu, 1952 yılında Lefkara köyünde doğdu. 1967 yılından beri Kıbrıs Türk basınında yazıları yayımlanmaktadır. Kurucusu olduğu Ortam gazetesinde uzun yıllar Genel Yayın Yönetmenliği ve köşe yazarlığı yaptı. Halkın Sesi, Bozkurt, Kıbrıs Postası gibi gazetelerde çalıştı. Yıllarca BRT’de “Güncel” ve “Doğruya Doğru” adında halk katılımlı salon programları hazırlayıp sundu. Kanal T ve Genç TV’de medya konularını ele alan tartışma programları hazırlayıp sundu. Radyo Mayıs’ın kurucusudur. Genel Yönetmeni olduğu bu radyoda uzun yıllar günlük programlar sundu. Bu radyoda İki dilli “Adamızın Sesi” programının yapımcısıdır. Politis gazetesinde yıllarca yazılar yazdı. Astra Radyosu’nda iki dilli programlar sundu. Halen, Halkın Sesi gazetesinde yazmaktadır. Yazıları Ahval, Avrupa, Nokta Kıbrıs’ta da yer almaktadır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ SEÇEBİLİR