ENGLISH (İNGİLİZCE) ΕΛΛΗΝΙΚΑ (YUNANCA)
Türkiye’de muhalefet liderinin seçilmesi durumunda Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik tutumunun değişebileceğine inanıp inanmadığı yönündeki bir soruya yanıt olarak, geçtiğimiz Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulides şunları söyledi: “Türkiye’nin yeni liderinin kim olacağını, kendini nasıl konumlandıracağını ve özellikle AB-Türkiye ilişkilerini güçlendirme olasılığını görmek için beklememiz gerekiyor.” Hem Türkiye cumhurbaşkanı, hem de muhalefet lideri tarafından yapılan açıklamaları “çok yakından” takip ettiğini söyledi (bundan kim şüphe eder ki?) ve ekledi: “Ancak gerçek olgular temelinde hareket etmeliyiz”.
Gerçek olgulara dayalı hareket etme vurgusunu anlamadım, ancak başkanın konuyu nereye çekmek istediğini anlamak için takip etmeye devam ettim.
“Türkiye’nin Kıbrıs sorununa genel yaklaşımı söz konusu olduğunda, muhalefet liderinin seçilmesi durumunda bile önemli bir değişiklik beklenmiyor. Beni ilgilendiren, kendi içimizde incelediğimiz ve hem kendi analizlerimiz hem de üçüncü tarafların değerlendirmeleri olan, AB’nin Türkiye ile ilişkilerinin güçlendirilme olasılığıdır, çünkü bu, müzakerelerin yeniden başlamasının önünü açacağına inandığımız şeydir”, diye ekledi.
Bugün AB-Türkiye ilişkilerinin önünün açılması gerektiğini fark edenlerin hepsinin “hayır” oyu kullandığı 2004 yılında AB’nin Türkiye ile ilişkilerini güçlendirme mantığının uygulandığını ve bu yaklaşımın en üst düzeyde başarılı olduğunu tekrar etmeyeceğim. Türkiye’de (dün yapılan) seçimler öncesinde [Çevirmenin notu: 14 Mayıs], Türkiye’nin herhangi bir cumhurbaşkanı veya başbakan tarafından değiştirilmeyen sabit bir ulusal politikaya sahip olduğu yönünde yaygın olarak dolaşan büyük keşfe değineceğim. Bu nedenle, mantığımız bize meselenin, Türkiye’de kimin seçildiği değil, Türkiye’deki gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin kronik olarak sergilediği uzlaşmaz tavır olduğunu söyler.
Bu mantık, Kıbrıs Rum liderliğini Kıbrıs sorununu ele alma olasılığından alıkoyuyor ve Cumhurbaşkanının “gerçek olgular temelinde hareket etmek” için neden Türkiye’deki seçim sonuçlarını beklediğini merak ediyorum. Türkler uzlaşmaz, provokatif, olumsuz ve yayılmacı olduklarına göre, bunun ne anlamı var? Hiç olmazsa birileri geriye bakıp da, Glafkos Kleridis tarafından da iddia edildiği gibi 1972’de Makarios tarafından sergilenen uzlaşmazlığı veya işgalden sonraki dönemde 2017’ye kadar herkes tarafından benimsenen reddedici tutumun farkına vardı mı?
Gerçekten de, cumhurbaşkanı değişse bile Türkiye değişmeyecek, ama bizi ne ilgilendirir ki? Değişmesi gereken biziz.
Kaynak: TÜRKİYE’DEKİ LİDERLİK DEĞİŞSE DE DEĞİŞMESE DE